Endişe Nehri Geçiyor | Die Sorge geht über den Flub | Hans Blumenberg ( 1920 – 1996 )
Çeviri: Cemal Ener
Okunma Zamanı: 04 – 12 Nisan 2022
Felsefe | İlk basım – Şubat 2014
Metis Yayınları | 192 sf.
Selâmlar,
Her ne kadar plânlı okumalar yapmıyorsam da, enteresan bir şekilde, okuduğum bir önceki ya da bir sonraki kitap birbirlerinin ayak izini taşıyor oluyor. Enerji birleşmesi mi, zihnim mi çağırıyor bilemedim. Adı her ne ise Endişe Nehri Geçiyor‘da bir önceki okumam Yaşamanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog kitabında bahsi geçen konulara denk geldim.
Endişe Nehri Geçiyor altı ana bölümden oluşan; Goethe, Thomas Mann, Rilke gibi edebiyat üstadlarından örneklerin yanısıra, Leibniz, Wittgenstein, Heidegger, Schopenhauer gibi felsefecilerle de hemhal olunan bir kitap.
Biyografisine göre Hans Blumenberg, “yirminci yüzyılın ikinci yarısının en önemli ve en sıradışı Alman filozoflarından biri olarak kabul ediliyor. Olağanüstü felsefi ve teolojik bilgi birikimini yansıttığı ve has denemecilere özgü ironik üslubuyla kaleme aldığı eserlerinin temel konusu, insanın tarihi nasıl deneyimlediği meselesi, buna bağlı olarak da tarihin retoriği ve meteforlarıdır.“
Bu bağlamdan yola çıkarak, okumam sırasında not aldığım bazı metaforları paylaşmak isterim:
• açık sonlu deniz yolculuğu metaforu
• gemi tadilatı benzetmesi
• Schopenhauer’in sınır direği ve mezar taşı metaforu
• Bergson’un geliştirdiği akan hayat metaforu
• geminin karaya oturması metaforu
• verimli toprak metaforu
• halkı zayıf düşürecek sinsi zehir, asfalt metaforu
• Wittgenstein ‘ın bataklık ve duvar metaforu
Teolojiyi, edebiyatı ve mitolojiyi de sinesinde barındırdığı için kimi yerlerde dikkatimin dağıldığını itiraf etmekle birlikte, metaforların açıklamaları ve verilen enteresan örnekler ilgiyle okumama sebeptir.
Hans Blumenberg diyor ki:
“Her düşünürde, kendisinden çok, çağına ait gibi görünen metaforlar vardır. Bunlar, kimi zaman onun teknik sorularının ve teknik kararlarının arka planını açığa çıkarırlar.” ( s.97)
Hal böyleyken, açılıyor felsefe perdesi ve peşinden bazen teoloji bazen edebiyat ve onunla bağlantılı anektodlar huzura geliyor.
Teoloji demişken; bu ay Hüseyin Atay’ın Kur’an’nın Türkçe Çevirisi’ni de okumaktayım; ve Endişe Nehri Geçiyor‘daki kimi örneklere orada da denk gelmek hoş oldu doğrusu. Bundan sebep konuyu kitabın adına bağlayacağım Sevgili Okurlar.
Endişe Nehri Geçiyor… Endişe, Fırat Nehri veya Dicle Nehri gibi bir nehir ismi değil efendim. Ya n’ola? Endişe, alegorik bir karakter. Ve bu karakter nehri geçiyorken avucuna bir balçık alıyor. Burada referans verilen durumun teolojik yani dinî bir karşılığı var kuşkusuz. Ancak detaylarına tabii ki girmeyeceğim. Kitabı okumaya niyetlenenler olursa, ilgili bölüme geldiklerinde neler olduğunu öğrenecekler.
Sevgili Okurlar; Hans Blumenberg, Goethe ile bağlantılı bir anekdotu aktardıktan sonra öyle bir cümleyle bağlamış ki konuyu – okur okumaz – kocaman bir gülüş peydah oldu yüzümde! Buyurunuz:
“Kitapların yalnızca okunmak için alınması gerekmediğini gösteren bir belge.” ( s.53)
Ezcümle, Endişe Nehri Geçiyor, bir oturuşta bitirilecek bir kitap olmamakla beraber, ilginç bakış açılarına kapı aralayan, kimi kez zorlu ancak keyif de alacağınız bir kitap. Dolayısıyla, sevgimle ve şevkimle iletirken, okuyup okumama keyfiyetini sizlere bırakıyorum.
“Adına kültür denilen, bu barbarlığı-yumuşatma-sisteminin sakıncaları da vardır tabii. Bu sakıncalar, sapa yol olarak her yolun, sonuçta bir “görüşün” ya da bir görüşe yakınlığın neticesi olmasından doğar. Dünya görüşlerinin çoğulculuğunda barınan uzlaşmazlık bir risktir, ama yeterince makul bir risktir.” ( s.121.) demiş Hans Blumenberg.
Ne düzeyde haklı olduğu ve o riskin makul olma derecesi konusunda, dünyamız adına ciddi “endişe” taşıyorum Sevgili Okurlar ve yanılmış olmayı diliyorum.
Bu arada, bu derece girift bir kitabı – pek çok cümle neredeyse bir büyük paragraf gibi – akıcı bir Türkçe ile dilimize kazandıran Cemal Ener’e teşekkür ederim.
Sağlık, huzur ve kitaplar hep sizinle olsun efendim!
