Çiğdem Külâhı | Ahmet Büke
Genç kuşak öykücülerimizden Ahmet Büke’nin 2006 yılında çıkan bu öykü kitabı – 2017 baskısı Can Yayınları- , seyyah olan ve adına #çantamdakikitabım dediğim, nereye gidersem yanımda olan kitaptı ve #okudumbitti efendim.
Öykülerinde genelde İzmir’i mekân tutan yazarın bu kitabını İzmir’de bitirmek bence çok hoş bir denklik oldu. 25 öyküden oluşan bu kitap, yazarın 2.öykü kitabı, tesadüf bu ya benim de 2. Ahmet Büke kitabım. Yazardan okuduğum ilk kitap Kumrunun Gördüğü isimli öykü kitabıydı.
İlginç bir düşün dünyası var yazarın. Bazı öyküleri, evet yormuyor, keyifli; ancak bazı öykülerinde bi durmanız ve anlatmak istediğini zihninizde yeniden eşelemeniz gerekiyor. Bazen hayal ile gerçek birbirine karışabiliyor.
Ya da:
“Kar başladı. Bu ne yalnız zaman böyle. Sesleri ve ışığı havaya çivilemişler sanki.”
cümlesiyle bir masal aleminin içine düşebiliyorsunuz.
“… burada zaman aslında akmıyordu da şişenin içinde bir o yana bir bu yana çırpınan su misali çalkalanıp duruyordu.”
cümlesiyle de ciddi bir kasvet havası soluyorsunuz. Kimisi ise çok sade, ağzınızda kâğıt helva tarzı bir tat bırakıyor. Kimi öyküsünde ise cümleler canınıza okuyor, tadına baktığınızda, imgeler, fırından yeni çıkmış Boyoz misali parça parça önünüze dökülüyor da topla toplayabilirsen.
Kiminde güldüm, kiminde oldukça şaşırdım. İki öyküsünde hissetiğim duygu içime oturdu. Kiminde ise “bu nasıl bir hayal gücü Allah Allah” dedim – bundan şunu anlayabilirsiniz: bu kadın konuyu kafasına oturtamadı 🙈 –
Neyse efendim sadede geleyim. Öyküseverler bu yazarla zaten tanışmıştır amma tanışmamış olanlar mutlaka tanışmalı. Amanın söylemeyi unuttum, bir öyküsünde de diğer kitaptan tanıdığım Kumru Kâmil’e rast geldim. Hoş bir duyguydu tanıdık bir karaktere rastlamak.
Hıım, adı niye böyle ya da adı bir öyküden mi geliyor?
Hayır öykü değil ama bir öykünün içinde geçen tanım bu. Çiçek olan çiğdemden bahsetmiyor yazar. İpucunuz İzmir’in terminolojisi olsun efendim o zaman bulursunuz.
Çok sevdiğim uzunca bir alıntıyla veda ediyorum. Sağlıkla, sevgiyle ve her daim kitapla kalınız. İzmir Konak’ın Alsancak’ından kucak dolusu sevgiler…
“Dünyanın en kötü şeyi böyle bir hayatı yaşamak galiba. Unutup tekrar hatırlamak. Hatırladıklarının yaşadığın zamandan daha önce ya da sonra olması. Bir türlü “şimdiki an”a ait olamamak. Daha doğrusu “yaşanan an”ı anlamlandıramamak. Ben buna “bir nefesi boş kalmaya mahkûm terazi dengesi” diyorum. Terazi hep dengede ama sadece bir kefesi boş, bomboş hem de. Diğer kefede zaman akıp duruyor. Zaman başka bir ana atladıkça dengeyi gösteren tırnaklar biraz oynuyor, kalkıp iniyor, sonra karşı karşıya duruyorlar. İşte defter tutmamın nedeni bu; karmaşanın içinde yitip gitmemek. Hem yazmak iyi geliyor bana. Hep de iyi gelmiş. Sayfaları karıştırınca bunu anlıyorum. Ne zaman daralsam, yine o anlama ve kaybolma sınırlarında gezip dursam, yazıya sarılmışım.Okudukça bunu anlıyorum. ” sf.103