UNUTKAN AYNA | GÜRSEL KORAT

Selâmlar!

Güzel atlar diyarında, tarihin en acılı dönemlerinden birini kurgusal düzlemde, oldukça başarılı satırlara aktarmış Gürsel Korat. Küstahlık olarak algılanmasın ancak böyle söylememin sebebi şu; bu konu taraflar açısından keskin bir düzlemde oldukça şovenist olarak aktarıldığından, okumaya tereddütle yaklaşmıştım ve bir yandan da deli gibi merak ediyordum. Ve yanıldığımı daha başlangıç bölümlerinde anladım. Elbette kurgusal bir roman bu. Ancak yazarın hikâye ediş şeklini sevdim ve saygı duydum. Bu derece hassas bir konuyu olabilecek en akıcı, en sahici tarzda anlatmış. 

Gerek olayların geçtiği bölge gerekse roman karakterleri capcanlı aktarılmıştı. Şunu net söyleyebilirim; bu kadar çok karaktere sahip olduğu halde okuyanın kafasını karıştırmayıp, okurun zihninde hepsini yerli yerine oturtan kaç roman okudum hatırlamıyorum, inanın sayısı az. 

Olayların akışı, gerek çevre ve gerekse kişi betimlemeleri size film izliyorsunuz hissini verdiği gibi doğal olarak akıyor, eh haliyle merak ediyorsunuz. İmgelerden oluşmamış ya da var belki ama algılayamadım. Ancak öyle çözümleme de yapmadım. Sadece kötü karakterin cezasını bulmasını, iyilerin ve dostluğun kazanmasını istedim ne yalan söyleyeyim. 

Ben bu kitabın verdiği mesajı, olayları aktarışını çok sevdim. Ya bi insan, arkadaşıyla şakalaşma sahnesi yazarken bile insanın burnunun direğini sızlatır mı! Ben Kirkor ve Memet’in dostluğuna bayıldım, birbirlerine sahip çıkışlarına, sevinçlerini ve kederlerini paylaşmalarına da. Herkesin adını çıkardığı Şadiye karakterine şapka çıkardım, egosuna esir olmuş Miralay Ziya Bey ölsün istedim. Üç dinin görevlileri biraraya gelip kötü adamı ikna etmeye çalışırken söylediklerini okurken gözlerim doldu. 

Fazla duygusal ve coşkun haller bir kitabı değerlendirirken ne kadar doğru bilmiyorum ama konu hassas, özlemini çektiğimiz “herkesin kendi olarak birlikte var olabilme ” hasleti de üstüne eklenince ortaya böyle bir yorum çıktı bağışlayın. 

1915 Ermeni Tehciri’ni konu alan bu roman için, verdiği bir röportajda diyor ki yazar Gürsel Korat:

 “bu romanda insanlığın vicdanına değen bir şey var, herkes nasıl anlarsa anlar bilemem ama o vicdanı ruhunda hissetsin, bu bana yeter.” 

Ve bunu kesinlikle hissediyorsunuz inanın!!

Şunu da eklemek zorundayım; bu romanı okurken denk geldiğim kimi davranışlar, ülkemizin yakın geçmişindeki kimi faili meçhul cinayetleri de çağrıştırdı bana doğrusu. Demekki dedim, her devirde kendini kanundan üstün görenler var, hayat hiç mi değişmez yahu! 

Neyse romanın şekline geleyim çünkü o da ilginç planlanmış: 7 ana bölümden oluşmuş ve her bölümün alt bölümlerinde, günün hangi vakti olduğu belirtilerek saat ve dakika yazılmış , ayrıca içinde ‘zaman’ kelimesi olan metin parçacıkları ( epigraflar) eklenmiş. 

Örneğin: 

Kuşluk, 10:38, 

gevezeler, zamanı unutur dudağında…

Ve bütün olaylar 10 gün içinde olup bitiyor. 

12 Haziran 1915 Cumartesi- 22 Haziran 1915 Salı 

Yani ana bölümlerin isminde bile zaman var! Bu sayede siz de heyecan içinde koştur koştur  zamana uyuyorsunuz. Bunu hissettirmiş gerçekten. 

Daha yazılacak çok şey var amma okuyacak olanlara da biraz birşeyler kalsın isterim. 

Çizdiğim satırlar, kalp koyduğum diyaloglar, ünlem işaretine boğduğum paragraflar ve sinirlenip asık surat döşendiğim diyaloglar ; hangisini yazayım! Lütfen bu romanı okuyun olur mu!?

Neden mi? 

bir olay yazılınca zaman kaybolur da canlanmak için okuyanın bakışını bekler…” 

cümlesi yeter mi sizi ikna etmeye? 

Gerçekten de bakışımızda canlandırmış Sevgili Gürsel Korat 🌸Daha n’apsın! 

Haa, bu arada, adı neden mi “Unutkan Ayna” ? Acaba gerçekten unutkan mı o ayna 🙂 İsmşndeki gizem romanın sonlarına doğru ortaya çıkmaya başlıyor usuletle ve de suhuletle; ben şaşırdım öğrenince. Bakalım siz nasıl hissedeceksiniz 😉

Sevgimle ve ülkemde kimsenin kimseye kaşının üstünde gözün var demeyip dostlukla sarılacağı günlere özlemle ilettim efendim 💓

Tadımlık satırlarla başbaşasınız, buyurun lütfen: 

 “Olayları bir kez kendi kafamızdaki gibi algılamayalım, yanlışlar sökün eder.”  sf.231

Bazı haberler sokaktan hüzünle geçer, bazı haberler kuş kanadında gelmiş gibi şenliklidir; fakat acı haber bombadır, patlar.”  Sf.119 
ve asla bir yerden başlamaz zaman, hep öncesi vardır.”  sf.105 

Elin oğlu nereden bilsindi ki Nevşehir’in Haziran’ı hiçbir aya benzemezdi; haziranda gördüğün pamuk pamuk bulutları, koyu mavi gökyüzünü ve duru havayı görmek için bir yıl beklemen gerekirdi. (…) İğde kokuları bu memleketin tütünüdür, bunu ciğerlerine çekmeden, bırak yaşadığını düşünmeyi, insan bile değilsin ki sen! Hazirandaki bahar sıcaklığında bağlara doğru yürümeden, gün ışığının neşesini içine doldurmadan yaşadım diyemezsin.”  sf. 167

Güneşin şimdiki zamana kederle değen ışığı dağların arkasına inerken Haçik’in klarnetindeki uşşak taksim de söndü. O anda biri çıkıp da aynı güneşin geçmiş zamanları da bu güçle ışıttığını söylese saçma görünürdü. Geçmiş hep böyle alacakaranlıktı, şimdi ise açık seçik. ”  sf.113  

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s