Çalınan Dikkat| Johann Hari

Çalınan Dikkat- Neden Odaklanamıyoruz? | Stolen Focus – Why You Can’t Pay Attention | Johann Hari ( d. 1979)

Çeviri: Barış Engin Aksoy

Okunma Zamanı: 12 – 28 Aralık 2022

Araştırma – İnceleme | 1.basım – Kasım 2022
Metis Yayınları | 316 sf.

Selâmlar Sevgili Kitap Dostları,

2022 yılı içinde okuduğum kitapların içinde en beğendiğim kitaplardan biri oldu Çalınan Dikkat!
Johann Hari, gazeteci olmasının getirdiği tecrübe ile adım adım, aklına takılan soruların peşine takılarak pek çok uzmanla görüşerek fikir almış, beyin fırtınası yapmış. Öncelikle kendi “dijital detoks” tecrübesini de aktarmış kitapta.

Giriş bölümünde, Amerikalı yazar James Baldwin’den aktardığı şu söz, hem kitabın çıkış noktası hem de hepimiz için deniz feneri gibi:

Yüzleştiğiniz her şeyi değiştiremezsiniz, ama yüzleşmeden hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.” ( s.22)

Johann Hari, bu konu kapsamında birçok alandan uzman ile görüşmüş; antropolog, sosyoloji, kamu sağlığı, psikiyatr, psikolog, sinirbilimci, nörolog, işinsanı, Silikon Vadisi çalışanları vb. Her bir görüşme başka bir soruna , sorun da yeni sorulara yol vermiş. Dikkatimize “asit yağdıran” pek çok nedeni – stres artışı, çalışma saatlerinin artışı, istilacı teknolojiler, uyku eksikliği, kötü beslenme – tespit etmiş.

Gözetim kapitalizmi” diye tanımladığı teknolojileri, “sürekli damarlarınıza akıtılan davranış kokaini” olarak tanımlıyor. Başkaca tanımları ise şöyle: dikkatinizi emen ve dış dünyadan uzak tutan bir vakum, dikkat katilleri…
Zira bu teknoloji şirketlerinin tek amacı, “insan psikolojisindeki bir zaaftan istifade ederek” kâr etmek olduğundan, dikkatimizi özellikle dağıtarak, telefonu elimizden bırakmamamızı sağlamaya çalıştıklarını öğreniyoruz. Silikon Vadisi’nde çalışmış ve sonra neye sebep olduğunun farkına vararak şirketten ayrılmış Aza söylüyor bunu. Çünkü bu sistemi bulan kendisi, adı ise “sonsuz kaydırma

Merakla okuduğumu söylemek isterim. Kitabın odağı sosyal medya [ Facebook, Twitter , Instagram] gibi algılansa da, dikkat dağınıklığına sebep olan başkaca sebepleri de detaylıca incelemiş Hari. Örneğin, “çöp” olarak tarif ettiği yediğimiz abur cuburlar, uzun süre dayanıklı olması adına kullanılan katkı maddeleri, hava kirliliği, eğitim sistemi, aile bağları vb.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ( DEHB)’na özel bir bölüm ayırmış. Sadece bizim değil, değişen yaşam düzeni sebebiyle tüm dünyanın sorunu çünkü. Biliminsanlarının bu konuda yaptığı deneyler ve aldıkları sonuçlar ürkütücü.

Johann Hari, yaptığı tüm görüşmelerin kayıtlarını http://www.stolenfocusbook.com/audio adresine yüklemekle kalmamış Sevgili Okurlar, atıf yaptığı her bir araştırma ve kişi ile ilgili bilgileri Notlar bölümünde, bölüm bazında paylaşmış.

Bunca emekle yazılmış bir araştırma içinizi karartıyor ve ürkütüyor ilk başta. Benim öyle oldu. Ancak yazar, tarihten örnekler vererek, teknoloji şirketlerini, insanın iyiliği adına, nasıl harekete geçirilebileciğini de vurgulamış. Çünkü bu bireysel bazda başarılabilecek bir durum değil elbette. Kişisel önlemlerimizi alabiliyoruz ama daha fazlasına ihtiyaç var; birlikte bir toplumsal güç olmak! Hani gazeteci Ünsal Ünlü hep diyor ya; “Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!“, işte tam da böyle diyor bir başka gazeteci, Johann Hari!

Yazarın, daha önce aldığım Kaybolan Bağlar adlı kitabından önce okudum Çalınan Dikkat‘i. İyi ki öyle yapmışım.

Bunca detaylı bir kitabı, akıcı ve temiz bir Türkçe ile çeviren Barış Engin Aksoy’a yürekten teşekkür ediyorum!

Herkese okutasım var bu muhteşem kitabı! Lütfen okuyunuz ve okutunuz. Çünkü sorun, hem toplumsal hem de küresel!

Sevgimle ve şevkimle ilettim!
Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Alıntılar:

Dikkat becerimizin gitgide azalmasının öncelikle benim, sizin ya da çocuğunuzun kişisel hatası olmadığına dair kuvvetli kanıtlarla karşılaştım. Hepimize yapılan bir şey bu. Çok güçlü kuvvetler tarafından yapılan bir şey. Aralarında teknoloji devleri de var, ama onların da çok ötesine uzanıyor bu kuvvetler. Ortada sistemik bir sorun var. Aslına bakarsanız dikkatinizin üstüne günbegün asit boşaltan bir sistemin içinde yaşıyorsunuz; sonra da suçu kendinizde aramanız, dünyanın dikkati eriyip giderken kendi alışkanlıklarınızla ilgilenmeniz gerektiği söyleniyor.” ( s. 19 – 20)

Dikkat öylesine manipüle edilebilir bir şey ki sihirbazın pek çok durumda sizi kuklası haline getirmesi mümkün. Siz özgür iradenizi kullandığınızı sanarken size ne isterse onu seçtirmesi mümkün.” ( s.111)

Teknoloji tasarlamak konusunda çok dikkatli olmamız gerekiyor çünkü bütün dünyayı o mecraya sıkıştırıyor, tıkıştırıyor bu teknolojiler – ve diğer uçtan farklı bir dünya çıkıyor.” ( s.118)

Çocukluk, çocuklarla anne babaları arasındaki ufak bağlantı anlarından oluşur. Bu anları kaçırdığınızda geri dönüşü olmaz.” ( s.145)

Bugün normal bir beyne sahip olmamız münkün değil.” ( s.212 )

Hayran Gözlü Çocuklar | İpek S. Burnett

Hayran Gözlü Çocuklar | İpek S. Burnett ( d.1980)

Okunma Zamanı: 07 – 09 Aralık 2022

Roman | 1. Baskı – Eylül 2022

Alfa Yayınları | 158 sf.

Sevgili Hacivat,” diye başlayan bir mektup düşünün. Kendini gölgeye benzeten, “görülmeye” değer bulunmadığı kendisine hissettirilen üniversite öğrencisi bir genç kız. Çılgın mı çılgın. Lakin hitap ettiği kişi de bir gölge sanki.

Zaten üniversite ortamı da ayrıca bir karmaşa… 1968 yılındayız… Yok tam öyle değil. O yılları bize, kurgunun ilk bölümünü oluşturan Mart 2013 tarihli, “Sevgili Hacivat” diyerek anlatmaya başlayan kişiden öğreniyoruz. İstanbul Üniversitesi’nden bir grup genç. İçlerinde herkesin hayran olduğu Deniz Gezmiş de var.
Diğer gençlerden biri mektubu yazan kişinin ilgi duyduğu, içine kapanık ve Nazım Hikmet’in şiirlerini ezbere okuyan Fikret. Bir hayali var. Bir gün kitap yazarsa adını “Hayran Gözlü Çocuklar ” koymayı düşünüyor. Bu başlık da Nazım’ın bir şiirinden. Hatta bir gün bir kızı olursa adını Piraye koymayı düşünecek kadar hayran ona…

Buraya kadar yazdıklarımı okuduysanız ve “ama yani okuyacak heves bırakmadın, yazdın her şeyi” diye aklınızdan geçirebilirsiniz. Canınız sağ olsun! Lâkin her şeyi yazmadım.

Şimdii, kurgunun ikinci bölümünde güncele geliyoruz. Yukarıda bahsi geçen mektubu babasının çalışma masasının çekmesinde bulan ve son sayfasını okuduktan sonra yere düşüren Piraye getirin gözünüzün önüne. O genç hanım, artık profesör olmuş babasının gizli bir sevgilisi olduğunu düşünmektedir doğal olarak…

Sonrası mı, sonrası okuyacak olanlara kalsın derim. Şu kadarını söyleyebilirim; mektubu yazanı tahmin edemedim ya da yanlış tahmin ettim. Kurgu tekniği kurtları yakalar belki!

Daha önce okumadığım bir yazar İpek Burnett. Sakin ve akıcı bir üslûbu var. Nazım Hikmet şiirleriyle bezeli bir roman Hayran Gözlü Çocuklar. 68 kuşağını siyaset penceresinden değil de ağırlı olarak bir aşk üzerinden aktarıyor.

“…, devrim bizi devirip geçti…” ( s.106) diyen Fikret’e, o dönemi yaşayanlar hak verecektir kuşkusuz….

İlgiyle ve severek okudum. Zorlu okumalarınızın arasına sakin bir okuma isterseniz, tercih edersiniz belki…

Sadece geçmiş yıllarda değil, ne yazık ki günümüze de referans olabilecek bir alıntıyla son vereyim yazıma…

Bilirim, için için kıskanırdın Nâzım Hikmet’i. Taklit etmeye çalışırdın onu. Becerirdin de. Ama ben senin günün birinde kendi dilini, üslubunu bulacağına emindim. Belki de gördüklerini, bildiklerini yazmaktan korktun. Yazdığın bir şiir ya da roman için mahkeme kapılarında sürünmekten, cezalandırılmaktan. Kendini, aileni tehlikeye atmaktan korktun belki de. Öyle ise, haklısın. Yazmak tehlikeli uğraş bu memlekette. Herkesin gözü yemez. Onun için Nâzım’ın yeri dolmaz.” ( s.17)

Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Onun hayatı okumak, araştırmak, yazmak, düzeltmek, öğrenmek, öğretmek.” ( s.97)

ÖZGÜR ÇOCUK | AHMET NAÇ

ÖZGÜR ÇOCUK | AHMET NAÇ

Okunma Zamanı: 01 – 04 Aralık 2022

Eğitim | 1. Baskı – Ekim 2022 |

Masa Kitap | 168 sf.

Kasım – 2016’da GÖLGE, Eylül – 2018’de ise BENİ BU KADAR SEVME ANNE adlarında iki romanı yayımlanan Ahmet Naç bu kez bir eğitim röntgeni ile karşımızda: ÖZGÜR ÇOCUK

ÖZGÜR ÇOCUK, diğer iki kitabı gibi roman değil.
Sahadan, bizatihî elini taşın altına sokup, aldığı sonuçları, oldukça akıcı bir dille paylaşmış. Güncel şikayetlerden, ders yöntemlerine, aile – çocuk- okul üçgeninde neler oluyor, nasıl davranırsak nasıl bir değişim gözlemleriz dahil farklı konulara el atmış. Net konuşmuş, pardon yazmış! Beni, meslektaşın olduğu için tarafsız olamazsın, diye eleştirebilirsiniz elbette. İnanın hiç gocunmam! Neden mi? Çünkü Ahmet Naç sahada yani sınıfta, yazdıklarını zaten uygulayıp sonuçlarını da görmüş bir öğretmen. Tam da bu yüzden yazdıkları daha da kıymetli. Kendisini sosyal medya hesabından takip edebilirsiniz. Kitapta, öğrencileri açısından ele aldığı konulardan biri de bu konu, yani sosyal medya. Her bölüm ayrı güzel amma en sevdiğim ve en çarpıcı gelen iki bölüm şunlar: “İKİ ÇOCUĞUN HİKÂYESİ” ve “SAYISAL ÇOCUK

Eğitim bir bilimdir ve bilime ters düşersek, bunun cezasını tutsak çocuklar ömür boyu çekmeye devam edecek.” ( s.10)

Bölümlerin tamamı şu şekilde:

🌱ÖZGÜR ÇOCUK

🌱OKUYAN ÇOCUK

🌱DİJİTAL ÇOCUK

🌱İKİ ÇOCUĞUN HİKÂYESİ

🌱YALNIZ ÇOCUK

🌱SAYISAL ÇOCUK

Zengin ve geliştirilmiş bakış açısı, bir çocuğun sahip olabileceği en güzel kazanımdır.” ( s.89)

Matematik dersinde neden başarısısız diyerek dövünüyoruz ya, işte bu konuyu da ele almış. Hiç düşünmediğim ve farketmediğim bir duruma da başka bir açıdan bakmış oldum!

Daha fazla uzatmayayım. Ben sahada değilim. Ancak sahada olan tüm öğretmenlere ve de annelere – babalara , şiddetle değil yürekten öneriyorum. Lütfen okuyunuz!

Zorla güzellik olmayacağını her okulun girişine yazmak isterdim” ( s.51) demiş Ahmet Naç. Katılıyorum!

Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Kitapları bitirmek, müfredatları zamanında yetiştirmek, diğer sınıfları yakalamak, konuları bir an önce öğretmek; eğitimin kanseridir.” ( s.26)

📚NE OKUDUM – KASIM 2022📚

Ne olsa düşünmek, eylemenin ilk adımıdır.” ( s.152 – HAYIR...”

📚NE OKUDUM – KASIM 2022 📚

🌳İstanbul’da Bir Yabancı | Halide Edib Adıvar | Can Yayınları | Roman

🌳Neden İnsanları Dış Görünüşlerine Göre Yargılarız? | Edward Dutton | Liberus Kitap | Bilim Tarihi

🌳Kör Müzisyen | Vladimir Korolenko | Vakıfbank Kültür Yayınları | Roman

🌳HAYIR… | Adalet Ağaoğlu | Everest Yayınları | Roman | Dar Zamanlar Üçlemesi‘nin 3.kitabı

🌳Öngörülemeyen Bir Dünyada YAŞAMAK! | Frédéric Lenoir | T. İş Bankası Kültür Yayınları |
Felsefe

🌳Masallar Bize Ne Anlatır? | Yücel Feyzioğlu | Doğu Batı Yayınları | Edebiyat | Öğretmenler ve Aileler İçin Masalların 40 İşlevi

Bütün kitaplar, bütün iyi ve güzel kitaplar bilinç an’larımızı ışıldatan kitaplar değil midir? Bütün tablolar, heykeller, müzik parçaları? Avuçlarımızdan kaçan ne varsa, ancak onlarla yakalayabiliyoruz.” ( s.270) | Hayır… | Adalet Ağaoğlu

Hepsini severek, ilgiyle ve öğrenerek okudum. İçlerinde, okuma yelpazenize uyan / uyanlar varsa içtenlikle öneririm.

Sevgimle ve şevkimle ilettim!

Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun 🙏📚

📌Yukarıdan aşağıya doğru yaptığım listeleme, “beğeni” sırası değildir.

HAYIR… | Adalet Ağaoğlu ( 1929 – 2020 )

Herkesin içinde kalan düşleri… Hiçbir düş, hiçbir tasarı, hiçbir özlem sandıklarda kalmamalı.” ( s.53 )

Uzun zamandır şöyle kahveli bi’ fotoğraf paylaşmadım yahu. Hatırım kalmasın! Hak ettim ama. Bizim Beşiktaş’ın pazarı var bugün. Meyveler yıkandı yerleştirildi.. Sebzeler temizlendi.  Pişecekler hazırlandı…. Şuncacık iş nasıl el oyalıyor ve vakit alıyor… Şimdi azıcık okuma ve dinlenme vakti…

Roman | 1. Baskı – Haziran 2014

Everest Yayınları | 303 sf.

Adalet Ağaoğlu’nun “Dar Zamanlar Üçlemesi” nin ilk iki kitabını – notlarıma göre – 2017 ve 2018 yıllarında okumuşum, üstelik tersten okumuşum! Birinci ile ikinciyi yer değiştirerek; muhtemelen dikkat etmedim.
Son kitabı için ise – ha bugün ha yarın, diye diye 2022 yılını bulmuşum… Pes, dedim kendime…


Neyse, 5 ana bölüm var , ikinci bölüme geldim.
68 kuşağı sosyolog Prof.Aysel Dereli’ye, yaşatılanlardan sonra, ödül gecesi düzenlenmiş. Dereli o geceye hazırlanırken, bilinç akışı ile, geçmişe de gidiyor geliyor. Bu vesile ile duruşmada kendini nasıl savunduğunu, yazdığı kitabın içeriğini, özel ve fakülte hayatını da detaylıca öğreniyoruz. Adalet Ağaoğlu diğer iki kitap sonrasında zirve ile bitiriyor üçlemeyi sanki. Henüz bitmedi ama yine çok beğendim.
Ayrı bir değerlendirme yazısı yazmayacağım. O yüzden biraz bahsetmek istedim.


2022 yılındayız… Canım Türkiyemin aydınlarına yaşatılan da, bahaneler de heep aynı! Hiç mi ders almıyoruz da bizi aptal yerine koyuyorlar, diye sinirlenip  duruyorum okurken! Gerçekten de artık HAYIIIR!!! demenin vakti geldi de geçti bile!
Bir dönemi öğrenmek ve okumak isteyenlere içtenlikle ilettim efendim…

Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

📌Not: Dar Zamanlar Üçlemesi

1.kitap ➡️ Ölmeye Yatmak

2.kitap ➡️ Bir Düğün Gecesi

3.kitap ➡️ Hayır…

Everest Yayınları

Alıntı:

✒”Kendinden başka dayanabileceğin hangi duvar kaldı peki, hangi tavan noktası Prof. Aysel Dereli?” ( s.77 )

✒”Demek, istesek bile, herkesten hiç de farklı değiliz. Ben, sandığın gibi farklı değilim. Tutum değişik, sonuç aynı: Herkesin hayatını yaşıyoruz. Farklılık sadece bir yanılsama; hepsi bu.” ( s.81)

✒”Herkesi, kendi küçük delilikleri ayakta tutar.“(s.95)

✒”Kitaplardan edinilen bilgiler önce kafadan geçiyor, hayattan öğrenilenler, önce yürekten…” ( s.139)

Kör Müzisyen | Vladimir Korolenko

Kör Müzisyen | Vladimir Korolenko (1853 – 1921 )

Türkçesi: Levent Özübek

Okunma Zamanı: 16 – 20 Kasım 2022

Roman | 1. baskı – Ağustos 2020 |

Vakıfbank Kültür Yayınları | 228 sf.

Selâmlar Sevgili Kitap Dostları,

Okunmayı bekleyen kitaplarımdan biri idi Kör Müzisyen, çok şükür, severek okunanlara terfi etti. Bana kalsa daha beklerdi. Okur dostlarımdan Seda Ediz, okuyacağı kitapları paylaşınca, istek şarkı yapanlar gibi ben de – gayet arsızca – istek kitap ricasında bulunarak bu kitaba öncelik olabilir mi, diye sormuştum; kırmadı sağ olsun. Yürekten teşekkürlerimi gönderiyorum ona.

Çok severek okudum Kör Müzisyen‘i! Hem eğitsel hem de psikolojik açıdan dolu dolu bir kurgu. Doğa betimlemeleri muhteşem. Tabii çevirmeni Levent Özübek’in hakkını hemen teslim edeyim. Rusça’dan çeviri yapanlar arasında adını ilk kez bu kitapta gördüm doğrusu, meğer telifli kitapları da varmış.

🎶”Hepimiz böyleyiz. Doğuştan körüz.” ( s.190)

Doğuştan görme engelli Pyotr’un bebekliğinden başlayarak, hem annesi hem de ağırlıklı olarak savaş gazisi Maksim Dayı’sının çabalarıyla gerek duygusal gerekse algısal gelişimini okuyoruz kurgu boyunca. Bilindik bir romanın adıyla tanımlarsam şöyle derim, doğuştan kör bir gencin sanatçı olarak portresi… Dolayısıyla, edebiyat terminolojisi ile söylersek “Bildungs roman”; bendeki çağrışımı bu.

Pyotr’un görme engeli, onun işitsel yeteneğini öne çıkarıyor. Bu yüzden kimsenin farketmediği sesleri algılar hale geliyor. Annesi piyano çalıyor, zamanla Pyotr da çalar hale geliyor ancak onun en çok sevdiği müzik aleti – yanında her yere taşıyabildiği ve içli sesini sevdiği için – bir kaval!

Ergenliğin getirdiği duygu karmaşası da işin içine girince Pyotr için zor zamanlar başlıyor. İsyan ediyor.

Bilinci yerinde olmanın zevklerini ve zulmünü tadan her insan, belli bir yaşta, – ama az ama çok- bir ruhsal bunalım dönemine girer. İnsan, yaşam etkinliğinin eşiğinde bir durur, doğadaki yerini, çevresindeki dünyayla olan ilişkisini belirlemeye çalışır. Bu, zorlu bir süreçtir ve yaşamsal gücü onu büyük bir hasar görmeden bu eşikten geçirebilecek biri için iyi bir şeydir.” ( s.189)

İşte Pyotr’u tam da bu zorlu eşikten geçirecek bir planı vardır Maksim Dayı’sının. Onu, kitabı okuyacaklara bırakayım.

Akıcı kurgusunu çok beğendim. Okuyana bütün duyguları yaşatıyor. En sevdiğim bölüm ise, Maksim Dayı’nın mevsimleri araç olarak kullanarak, doğadaki değişimleri hem renk vurgusu hem de ses vurgusuyla, döktürürcesine Pyotr’a anlattığı bölüm. Neredeyse her satırın altını çizdim!

Yazarın künyesinde, “Rus edebiyatının altın çağının son temsilcilerinden biri…” olduğu belirtilmiş.

İlk defa okuduğum yazarın bu eserini çok sevdim. Sıkılmadan, merakla akıcı bir okuma vadediyor doğrusu.

Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

🎹”Körlük görünür dünyayı aşılamaz bir perdenin arkasına gizler, beynin üzerine şüphesiz ağır bir baskıyla engel olarak düşer, onun çalışmasını engeller, iç karartır. Ama yine de kalıtsal faktörlerle, görmeden başka duyularla edinilen algılarla, beyin karanlığa rağmen kendine canlı bir dünya yaratır. Bu gölgeli bir dünyadır, belki melankolik, hüzünlü, yine de belli belirsiz bir şiirsellikten yoksun değildir.” ( s.64)

🎶”…, genel olarak sesler ve renkler aynı manevi dürtülerin sembolüdür.” ( s.194 )

Kitap Ekleri

Evet, bir kalem – kâğıt nesli olarak, en sevdiğim uğraşlardan biridir fotoğraftaki manzara!
Kes – tarih at – ekin adını yaz – ilgili kitabın içine koy! Tabii önce, kendini düzenli zanneden bir kütüphanede kitabı bulmak şart! Dolaylı spor, diyerek kendimi teselli etsem de, epey çığrından çıkmış halde. Bilmem kaçıncı kez, tekrar düzenlenecek, tozları alınacak ve üşenilmeden havalandırılacak her bir kitap! Bir bölüm bitince, diğerleri öksüz kalıyor, araya günler değil aylar giriyor bazen. Gülü seven dikenine katlanır, şikâyet değil durum tespiti. Zira yakında yine bir bölüme el atacağım…

Bütün dertler böyle olsa keşke; bir tatlı huzur  aldığım, kötü gündemi unuttuğum bir uğraş… iyi ki var dediğim…

Bu arada bir dileğim var. Sabri Gürses’in düzenli olarak Cumhuriyet Kitap Eki’nde kaleme aldığı yazıları kitap halinde yayımlanır umarım.

Yeni haftanız olabildiği ölçüde güzel geçsin efendim

#kitap #okumak #kitapekleri #reading #book #kitaplar  #kütüphane #bookworm #kitapkurdu
#library #bookcase #bookshelf #kitaplık

Neden İnsanları Dış Görünüşlerine Göre Yargılarız? | Edward Dutton

Neden İnsanları Dış Görünüşlerine Göre Yargılarız? | How to Judge People by What They Look Like | Edward Dutton ( d.1980 )

Çeviri: Ayşe Betül Kum

Okunma Zamanı: 08 – 09 Kasım 2022

Bilim Tarihi | 1. Baskı – Ekim 2022 |

Liberus Kitap | 100 sf.

Selâmlar Sevgili Kitap Dostları,

Kitap başlığı ilgimi çektiği için yakın zamanda aldığım bir kitap bu. Bekletmeden okuma sebebim de aynı. Neden? Çünkü “O” başlık, ister istemez hep yaptığımız birşey. Dolayısıyla bu davranışın altında yatan nedenleri merak ettim efendim. Neyse ki bu davranışın anormal ya da ahlâksız bir davranış olmadığını, hatta bir savunma mekanizması olarak buna ihtiyacımız olduğunu öğrenmiş oldum genel hatları ile.

Genel hatları dedim, çünkü Edward Dutton akademisyen olmanın gereği olarak, aktardığı tüm çıkarımları, hatta referans verdiği araştırmalardan alıntıladığı tek bir cümlenin bile kaynağını belirtmiş. Dolayısıyla 100 sayfalık kitabın – küçük puntolarla yazılmış halde bile – 12 sayfasını Kaynakça oluşturuyor.

Kitabın edebiyattan sıkça alıntı yapılan kısmı, iki çok bilinen İngiliz edebiyatı eserine ait; elbette buraya yazmayacağım, okuyacak olanlara kalsın istiyorum.

Dürüst olmam gerekirse, bu derece detaylı bir kitap beklemiyordum. Daha doğrusu, sosyoloji odaklı bir kitap olduğunu sanmıştım. Hormonlardan, vücut yapısına, göz, parmak şeklimize, saç ve ten rengimize, kadın – erkek vücuda yaptırılan dövmelere, ırka, cilt kalitemize, cinsel yönelimimize, solaklığa, hayvanlara, vb. neler neler incelemiş araştırmacı yazar, hayret ettim!

Yazarın lisans eğitimi İlahiyat. Din çalışmaları üzerine doktora yapmış. Finlandiya’da yaşıyor ve din antropolojisi dalında yardımcı doçent.

Peki, neden sosyolojik bir inceleme değil de fiziksel detaylar üzerinden bir araştırma yapmış?
Gerekçesi şöyle:

Durmaksızın değişen sosyolojik göstergelerden daha güvenilir şeylere ihtiyacımız var. Dünyanın her yerinde, her kültürde, her yaş grubunda ve her ırkta işe yarayan kalıcı şeylere ihtiyacımız var. Bu da fizyonomidir.” ( s.29)

Bu gerekçesinin hangi aşamaya kadar faydalı olduğunu ise şöyle açıklamış:

Tabii ki bir kişiyi gerçekten tanıdıktan sonra onun psikolojisini birinci elden anlayabiliriz ve onu dış görünüşüne göre yargılamak ihtiyacı ortadan kalkar. Bu sebeple fizyonomi – pratik anlamda – çok iyi tanımadığımız insanlara yöneldiğinde yararlı olmaktadır.” ( s.82)

Özetle, çok iyi tanımadığımız kişiler hakkında kabaca ve güvenlik nedeniyle böyle bir yola tevessül ettiğimiz anlaşılıyor.

Biliminsanları ne kadar farklı şeyler araştırıp yayımlıyorlar, hayret ettim. Bu tarz kitaplar okuduğumda, bir okur olarak, kabımın alabileceğini alır, heybeme atar yoluma devam ederim Sevgili Okurlar! Enteresan şeyler okudum doğrusu!

Son derece çok veri içeren kitabın çevirmeni Ayşe Betül Kum’a teşekkür ederim.

Bu tarz kitaplara meyili olanlara sevgimle ve merakımla ilettim! Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Masallar Bize Ne Anlatır? | Yücel Feyzioğlu

Masallar Bize Ne Anlatır? | Yücel Feyzioğlu ( d.1946)

Alt başlık: Öğretmenler ve Aileler İçin Masalların 40 İşlevi

Okunma Zamanı: 01 – 07 Kasım 2022

Edebiyat – İnceleme | 2. Baskı – Eylül 2020

Doğu Batı Yayınları | 164 sf.

Selâmlar Sevgili Kitap Dostları! 📚

Öncelikle, bu kitabı ve kıymetli yazarını farketmeme vesile olan Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’nde yazıları çıkan değerli yazarlarımızdan Adnan Binyazar’a yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki Yücel Feyzioğlu’nun kendisine yolladığı mektubu bölümünde yayımlamış.

Yücel Feyzioğlu, ülkemizde öğretmenlik yaparken ( 1965 – 1971), yurt dışına ( Almanya) gitmek zorunda kalan aydınlarımızdan. Türkolog Pertev Naili Boratav ve nicesi gibi. Kişisel dil sorununu çözünce Almanya’da öğretmenlik yapmış ( 1974 – 1985).

İlginç bir hikâyesi var. İlk başlarda çocukların uyum sorunu oluşunca, masallara başvurmuş ve güzel sonuç almış. Fakat standart eğitime alışık olan veliler Alman Bölge Eğitim yetkilisine şikâyet etmişler kendisini. Yetkili gelmiş, dersi izlemiş ve hayran kalmış! Bu yöntemin diğer okullarda da uygulanmasına dair başvuru yapacağını söylemiş ve dediğini de yapmış! Ben kabaca buraya aktardım. Yetkili ile Yücel Feyzioğlu’nun arasında öyle tatlı bir diyalog var ki, öyle bir soru soruyor ki Feyzioğlu’na kahkaha atmadan duramadım!

Yazarı hakkında bunca yazdın da kitaba dair tek cümle kurmadın henüz, diyecek olursanız, haklısınız. Bundan muradım, benim gibi yazarı tanımayan varsa, bilgi vermek istememdir.

Alt başlık, hedef ve uygulayıcı kitle olarak öğretmen ve ailelere referans verse de, dileğim herkesin okumasıdır.

Almanya’ya göç etmiş, dil ve kültür karmaşası yaşayanlar kadar, Alman okullarında okuyanlara da başka kültürleri tanıtmak, ortak değerler keşfetmek ve kardeşlik ortamı oluşmasına katkı sağlamak adına olumlu sonuçlar alınmış.

Türkoloji gözlüğünden bakıldığında ise Türk dünyasında ( Kazak, Altay, Anadolu, Balkan, Gagavuz, Özbekistan, Türkmenistan vb.) bulunan ve derlenmiş masallar var. Yazar, her işlev için ilgili masalın özetini vermiş. Kişisel tecrübelerini, anılarını ve düşüncelerini de eklemiş elbette.

Çocuk, masallarla büyümüşse, merak etme melekesi gelişmiş olur, hikâyeye, romana, bilimsel eserlere çok kolay geçer.” ( s.75) demiş örneğin bir bölümde. Kendi çocuğu büyürken uyguladığı yöntem ayrıca ilgimi çekti!

Kitabın sonunda, okul öncesinden, 10 yaş ve üstüne kadar, Seviye Masalları listesi konmuş. Bu masallar Batı kaynaklı olmayıp, Anadolu dahil Türk dünyası kaynaklı.

Sadece yabancı masallarla büyüyen çocuk kültürel kimlik ve kişilik sahibi olabilir mi?” ( s.9)

İyilik, kötülük, tembellik, değer bilme, kendi isteğini gerçekleştirmek için çabalama, sana benzemeyene hoşgörü, dürüstlük, yardımlaşma ve daha nice amaç için masallar nasıl işlev görür, anlayış ve kavrayış geliştirir?

Ciddi bir emekle yıllar içinde araştırılıp bulunmuş, kayda geçirilmiş masallar, çocuk edebiyatına katkı sunulmuş.

Yücel Feyzioğlu’nun, Sihirli Limon kitabı, 2002 yılında Almanya Eğitim Bakanlığı’nın “20 kitap listesi” ne seçilmiş. Ayrıca kendisine, 2019 Türksoy – Cengiz Aytmatov Madalyası verilmiş.

Burada durayım ve Yücel Hoca’nın sözleri ile bitireyim yazımı. Neredeyse milli sporumuz haline gelen “öğüt vermek” ile ilgili…

Büyükler gibi çocuklar da öğütten sıkılır. Öğüdü kulağının arkasına atar. Ama birçok aile ille de öğüt vererek yüzlerce yıl geçmişten gelen gelenek ve töreleri çocuğuna aktarmak ister. Haklıdır da. Ancak yöntem yanlıştır. Gelenek ve töreleri en etkili şekilde çocuklara aktaracak olan öğüt değil, masalların kendisidir.” ( s.61 )

Merakla, ilgiyle ve severek okudum. Daha önce duymadığım, okumadığım masallar vardı. En tanıdık geleni Keloğlan, düşünün artık.

Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Not: 07 Haziran 2021 tarihinde, Edebiyathaber.net sitesinde Yücel Feyzioğlu ile bir röportaj yayımlanmış. Merak edenler okuyabilir.

Kitabı okuduktan sonra satın aldığım beş masal kitabı…

YAŞAMAK | Frédéric Lenoir

Öngörülemeyen Bir Dünyada YAŞAMAK! | VIVRE! Dans un monde imprévisible | Frédéric Lenoir ( d.1962)

Çeviri: Murat Erşen

Okunma Zamanı: 02 – 03 Kasım 2022

Felsefe | 1.basım – Ağustos 2022

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 60 sf.

📌”Krizler, sarsıntılar, hastalıklar tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir gidişatı düzeltmemiz, yeni yönelimler keşfetmemiz, başka bir yaşam yolunu deneyimlememiz için gösterge görevi görürler.
Carl Gustav JUNG

Fransız düşünür Frédéric Lenoir, kitabının başına, referans olarak Jung’un, yukarıya alıntıladığım cümlesini koyarak, bu kitapla ilgili ipucu vermiş aslında. Covid-19 sürecinde yaşadıklarımızdan yola çıkarak yaptığı gözlemleri, kendi özel deneyimlerini de katarak, “öngörülemeyen bir dünyada” karşımıza çıkan sorunlarla nasıl başa çıkacağımızı; “uyum sağlamak“, “bağları güçlendirmek“, “hayata anlam vermek, eylemek ve rıza göstermek” dahil 10 başlık altında düşüncesini paylaşmış. Daha detaylı bir kitabı ise yazmakta olduğunu belirtmiş. Zira elimizdeki bu kitap, bir el kitabı…

El kitabı” dedim diye , karamürsel sepeti sanmayın lütfen! Murat Erşen’in nitelikli çevirisiyle, tatlı dille, sohbet edercesine tek tek anlatmış örnekler vererek. Kimi konularda, Montaigne Aristoteles, Spinoza, Bacon, Abraham Maslow, Seneca, Victor Frankle, Marcus Aurelius, sinirbilim vb. den destek almış. Şimdi bu isimleri sıraladım diye, gözünüz korkmasın lütfen! Dediğim gibi son derece akıcı bir anlatımı var. Okumaya başladığınızda, ara vermek istemeyeceğiniz bir kitap. Keyifle ve merakla okuduğumu, verdiği kimi örneklerde ise duygulandığımı belirtmek isterim.

Şimdiki zamanın aciliyeti içinde yazılmış bu küçük kitap, onu okuyan herkese kalıcı ışık ve rahatlık getirsin.” demiş Önsöz‘de. Bence yazarın maksadı hâsıl olmuştur benim açımdan!

Sevgimle ve şevkimle ilettim! Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

“Montaigne de Taocu bilgeler de bize iyi yaşamak için hayatın sürekli ve öngörülemeyen hareketine nasıl uyum sağlayacağımızı bilmemiz gerektiğini söyler.” ( s.17)