📚NE OKUDUM – OCAK 2023

📚🌸NE OKUDUM | OCAK 2023📚🌸

🌳Kadınesk | Lâle Müldür | YKY | Ercan Arslan’ın Resimlerine yazılmış şiirler

🌳Leonardo | Lâle Müldür | Karakarga Yayınları |
Benoît Hamet’in çizimlerine yazılmış şiirler

🌳Nova Roma’da Gece Güneşi | Lâle Müldür |
YKY | Anlatı

🌳1 GB Adalet | Dilge Güney | Tudem Yayınları |
Çocuk ve Gençlik Edebiyatı | Roman

🌳Geride Kalanlar | Sevda Orhan | Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları | Öykü

🌳BULUŞMALAR – Zamanlar, Kentler, Kitaplar |
Çiğdem Ülker | Remzi Kitabevi | Deneme

🌳Gel Hayattan Konuşalım | Filiz Aygündüz – Dr. Alper Hasanoğlu | Doğan Kitap | Psikoloji [Şubat ayında da devam edecek olan okumam]

📚”Zamanın o ölümcül duvarını sadece kelimelerimiz aşabiliyor. Sadece kelimelerimiz sonsuza dek kalıyor. Sözle, şiirle edebiyatla geçiyoruz zamanın zorlu duvarından…
[ s.16 – BULUŞMALAR ]

📚”Büyümek, özlediğimiz ve hasretini çektiğimiz şeylerin birikmesidir aynı zamanda.
[ s.29 – Gel Hayattan Konuşalım]

Sevgimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Kadınesk | Lâle Müldür

Kadınesk | Lâle Müldür ( d.1956 )

Okunma Zamanı: 26 – 27 Ocak 2023

ERCAN ARSLAN resimlerine yazılmış şiirler |

1.baskı – Ekim 2022 | Yapı Kredi Yayınları |80 sf.

Destur ya, yok mu bizi, hepimizi koruyacak olan / o Yitik Ülke Güneşi?” ( s.73 )

Benoît Hamet’in kara çizimlerinden sonra Berlin’de yaşayan ressam Ercan Arslan’ın resimleri için şiirler yazmış Lâle Müldür. Kitabın girişinde verilen bilgiye göre, ikisini bir araya getiren ise Osman Kavala imiş.

Ercan Arslan’ın resimlerinde renk var ama netlikten uzak. Siluet gibiler. Ressamın biyografisinde, resimlerinin özelliği şu şekilde açıklanmış:

Zaman zaman içine kapanık, belki karamsar ama olabildiğince coşkulu, dışa-vurumcu, kendine özgü renk cümbüşü Arslan’ın resimlerinde belirleyici unsur olmuştur.

Hâl böyle olunca, iki “kendine özgü” sanatçı bir araya gelmiş sanki. Hatta, Lâle Müldür’ün:

mutsuz bilinç benim dile gelmez hapishanem midir” ( s.75) mısrasını referans alırsam, karamsarlıkta da eş olmuşlar gibi.

Acaba bu şiirleri Müldür mü yazmış, yoksa daha kitabın girişinde adını andığı Yıldızella mı?

Kadınesk‘ten önce okuduğum kitapları ; Nova Roma’da Gece Güneşi ( Anlatı) ve Leonardo‘da ( resimli şiir) olduğu gibi nev-i şahsına münhasır bir dili var Lâle Müldür’ün. Sanatının özelliğini ve söylem şeklini, bu işin uzmanlarına bırakmak durumundayım. Metaforları yakalamada mahir olamadığım için, mısralara yabancı kalıyorum. Bu, benim okur yorumum.
Elbette ki bir sanatçı, yazdıkları ve yaptıkları ile herkesi memnun etmek zorunda değildir. Çünkü kendi sanatını ve sanat evrenini özgürce oluşturmalıdır. Doğrusu budur çünkü. Yine geldim aynı beylik ikileme: sanat, sanat için mi, sanat, halk için mi? Kim için olursa olsun, yeter ki sanatçılarımız özgürce üretebilsin efendim! Neticede, anlayanlar, anla(ya)mayanlara anlatır! Değil mi ama!

Kitaplığımda Lale Müldür’e ait: Saatler/ Geyikler ve Kuzey Defterleri kitapları var daha önceden alınmış. Bizansiyya adlı romanı yoktu, merak ettiğim için onu da aldım.

“Hem anlamakta zorlanıyor hem de okumakta ısrar ediyor” diye düşünebilirsiniz ! Çok haklısınız, ancak serde Oğlak burcu olmanın verdiği inatçılık / kararlılık var, hep ondan bu didişmeler!

Sevgimle ilettim… Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Alıntılar:

🎨”Bütün bu gerçeklikdışı gerçekçiliğin karıştığı yerde / kapalı bir ay doğuyordu / bizimkisizliğe /
elementlere doğru / Ateş Hava Su ve Toprak diyordum ben / Son kalmış soluk soluğumla / evrendeki tüm elementlere doğru” ( s.17 )

🎨”yeşil/ turkuaz bir hapishanede / narsistik temalara boğulmuş kadın. / cinsel güdülerle yıkıcı güdüler arasındaki çelişki / insan faydasız bir ihtirastır yani.” ( s.45)

🎨”pagan alçaklıklardan şaman yükseltilere doğru” ( s.63)

🎨”kaçın kurtarın kendinizi bu dünyadan” ( s.67)

LEONARDO | Lâle Müldür

LEONARDO | Lale Müldür ( d.1956 )

İllüstrasyonlar: Benoît Hamet

Okunma Zamanı: 25 Ocak 2023

Çizimlere yazılmış şiirler | 1.baskı – Kasım 2018

Karakarga Yayınları | 76 sf.

LEONARDO kitabının temel malzemesi Benoît Hamet’in kara çizimleri. Lâle Müldür, kendi tarzıyla bu çizimlere sesini vermiş. Ona hissettirdiklerini ya da çizimde gördüklerini Lâle Müldürce şiir formunda yorumlamış.
Özsöz’deki bilgiye göre; Leonardo ve Eva, Adem ve Havva’nın dönüşmüş hali ve “imkânsız bir aşk hikayesi“.

Nova Roma’da Gece Güneşi kitabını okurken zihnime takılıp kalan “neden hep gece, hep melankoli” sorusu burada da karşımdaydı. Çizimler, onun has malzemesi olmuş gerçekten.
Bu kitabın çıkış tarihi 2018. Lâle Müldür 2019 yılında verdiği bir röportajda şöyle demiş:

İlk defa huzuru, gerçek huzuru buldum. Geçirmiş olduğum beyin kanamasından sonra oldu bu huzur dolu günlerim. Canım ne zaman yazmak istese yazıyorum artık. Öldüm ve yeniden dirildim biliyorsun değil mi? Artık depresif bir Lâle de yok, o sebeple dilediğim zaman dilediğimi yazıyorum. Ne zaman istersem yani. İyiyim, çok iyiyim.

Depresif olmayan Lâle Müldür eserlerini gerçekten merak ediyorum!

“Camdan düşen ilk taştın sen, bacağa sürülen ilk yara kremi…” ( s.37 )

Şiirlerden alıntı vermeyeceğim çünkü her biri çizimlerle bağlantılı; fakat Ahmet Ergenç’in yazdığı Önsöz’den bir paragraf paylaşmak istiyorum.

Lâle Müldür’ün melankolinin kara güneşine olan ilgisi, aslında cennetsi mutluluğun parlayan gün ışığında değil, gece karanlığında, güzel gündüz ezgilerinde değil, gece müziğinde, Vivaldi’nin hafif ve ahmak mutluluğunda değil, Chopin’in kasvetli noktürnlerinde ya da en azından Beethoven’ın Ay Işığı Sonatı’nda yattığına işaret ediyor. LEONARDO ve Eva’nın gün ışığındaki sahnelerinden sonra sahnenin kararması, güneş ışınlarının yerini, belki de ay ışığında parlayan, bıçağın parıltısının alması, bir felaket önsezisinin bir mutluluk beklentisinin yerini alması… Lâle Müldür burada, diğer birçok şeyin yanı sıra, şu soruyu akla getiriyor: Felakete hazır olmadan aşk denilen feci mutluluk yaşanabilir mi acaba?
( s.6)

Yukarıda bahsi geçen “aşk hikayesi”ni pek hissedemedim. Çizimlerden sebep “kara sevda” ya da “insanlığın kara bahtı” şeklinde tanımlarım doğrusu. Şiirlerden alıntı vermeyeceğim dedim ama tam yeri geldi, o mısra ile bitireyim yazımı:

İyiler yok olmuş gibi; kötülerse birbirinin peşinde…” ( s.16 )

Ancak ilgi duyanlara önerebileceğim bir kitap LEONARDO…

Okudum ve sevgimle ilettim.
Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

İllüstrasyon: Benoît Hamet

Nova Roma’da Gece Güneşi | Lâle Müldür

Nova Roma’da Gece Güneşi | Lâle Müldür

Okunma Zamanı: 21 – 23 Ocak 2023

Anlatı | 1.baskı – Ocak 2023 |

Yapı Kredi Yayınları | 61 sf.

Kitabı bitidirdiğimden beri zihnimde dönüp duruyor,

Suya akseden yıldız gibi yüksek ve alçak gönüllü ol.” ( s.61 ) mısrası. Çok sevdim!

Henüz Lâle Müldür şiirlerine el atmamış bir okurum. Bu ‘anlatı’ kitabı bir nebze de olsa fikir edinme vesilesi olur, diye düşünmüştüm. Kuşkusuz öyle de oldu; zekâsına hayran oldum.
Lâkin ciddi bir metin çarpmasından muzdaribim. Hissettiklerime koyduğum tanı bu, metin çarpması! Usul usul giderken farklı bir dala sıçrıyoruz okurken.
Müldür’ün “Gece Güneşi“ne çarptım, uf oldum, diyorum.

Neyi yazabilirim ki ben şu anda, / Her şeyi yazmak intihara dönüşmüşken?” ( s.26)

Anlatı, Lale Müldürce yazılmış. En doğru tanım için Arka Kapak metninden yardım alayım:

Lâle Müldür, felsefe – müzik – şiir sacayağına oturan bir yaşam kesitini büyülü dilin aleviyle ısıtıyor.

Hem nasıl ısındı beynim, sormayın. “… poetik ve çılgın bir özkurmaca” ifadesinden yola çıkarak farklı bir “Anlatı” okuyacağımız anlaşılıyor. Bencileyin okur, almam gereken mesajı aldım.
Bir fikrim oldu. “Lâle Müldür 101” dersi olarak tanımlıyorum Nova Roma’da Gece Güneşi kitabını…

Lâle Müldür kalemiyle tanışmak isterseniz, Nova Roma’da Gece Güneşi sizi bekliyor.

Sevgimle ve merakımla ilettim.

ALINTILAR:

“… kuşların martı ve karga olarak edebiyatta iki şekilde işlendiğini düşündüğümü ve martıları tutarak kargayı hiç sevmediğimi hatırladım ne yazık ki.” ( s.16 – 17 )

Sanatı zevk ve tatmin kapsamında değerlendirmek, onu bir “beğeni meselesine” indirgeyecektir.” ( s.19)

Ölümün üzerindeki metafizik acı, psikanalizin kendisi gibi orta sınıf bir entelektüel süstür.“( s.40)

Belki de Türkiye tüm hayatı taşıyan cereyan, yani tüm zıtlıkların birleştiği bir akımdı.” ( s.58)

Notum: ⬇️

1 GB ADALET | Dilge Güney

1 GB ADALET | DİLGE GÜNEY ( d.1980 )

Okunma Zamanı: 18 – 19 Ocak 2023

Roman | Çocuk ve Gençlik Edebiyatı |

Tudem Yayınları | 1.Baskı – Eylül 2022 | 142 sf.

Sınıf / Yaş: 6. Sınıf ( 11 – 12 yaş )
7. Sınıf (12 – 13 yaş )
8. Sınıf ( 13 – 14 yaş)

Temalar: Adalet, Bilim ve Teknoloji, Büyüme ve Olgunlaşma, Etik Değerler, Mücadele

Selâmlar Sevgili Kitap Dostları,

Suç ve Çocuk kelimelerinin yan yana gelmesi ne kadar acıdır. Dilge Güney hukukçu bir yazar. Hem toplumun adalet sistemine içerden bakmış hem de yapay zekayı da işin içine katarak geleceğe referans vermiş.

Romanın robot kahramanı Meto, DeepLoop adlı sosyal medyanın kahramanıdır. İnsan kahramanı Ethem ise babasını erken yaşta kaybetmiş, okula bile gidememiş, üvey babası yüzünden apartman boşluğunda yaşamaktadır. Meto, şehrin sosyal durumu iyi ve güvenli sayılan “Yeşil” bölgesinde; Ethem ise suç oranı yüksek “Turuncu” bölgesinde yaşamaktadır. Her ikisi de bir bisiklet hırsızlığının şüphelisi olarak yargılanmaktadır. Vee Meto suçlu bulunup hapse gönderilir. Yok, her şeyi yazmadım! Bundan sonrası okuyacak olanlara kalsın. Bence yetişkinler de okumalı. Oldukça düşündürücü bir kurgusu var.

Buraya gelen çocukların daha iyi insanlar olmaları için neler yapılıyor?” ( s.53)
diye soran Meto nelere şahit oldu da bu soruyu sormak zorunda kaldı?

Robotlara duygu yüklemesinin yapılıp yapılamayacağının tartışıldığı günümüzde, robot Meto’yu “merhametli” bulan çocuk mahkûm Yakut’un soruları var Meto’ya, çünkü çok şaşırdı. Haydi kulak misafiri olalım:

Yakut: Robot olmak nasıl bir şey?

Meto: Sorunu anlayamadım.

Yakut: Yani… senin kalbin yok ya hani. Nasıl böyle iyi olabiliyorsun?

Meto: Aslında ben, yazılımımda ne varsa onu yapıyorum.

Yakut: Alınyazısı gibi mi? Annem, ‘herkes alnında yazanı yaşar’ der. ( s.104 )

Severek ve ilgiyle okudum. Geleceğe hazırlıklı olmak kadar, bugünü de – herkes için – iyi şartlarda yaşanır kılmak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu çok güzel vermiş Dilge Güney. Kendisini kutluyorum.

Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Karanlık oldu mu düşer bütün maskeler; unutulur hak, hukuk, düzen.” ( s.108 )

BULUŞMALAR | ÇİĞDEM ÜLKER

BULUŞMALAR | Zamanlar, Kentler, Kitaplar | Çiğdem Ülker

Okunma Zamanı: 04 – 14 Ocak 2023

Deneme | 1. Baskı – Aralık 2021 |

Remzi Kitabevi | 222 sf.

Oysaki hayat kısa yazı uzun, zaman dar, söz sonsuz. Kentler sınırlı, kitaplar sonsuz ” ( s.9)

Sunuş hariç 40 başlıktan oluşmuş BULUŞMALAR. Amiyane tabirle, çoğunun içine düştüm okurken! BA – YIL – DIM!💝📚

Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’ndeki yazılarını da ilgiyle okuduğum Çiğdem Ülker gezdiği kimi ülkeleri, kentleri kâh tarihi ve sosyolojik yapısıyla kâh alâmetifarikası olan yazarları ve eserleriyle kaleme almış. Öyle güzel ve akıcı yazmış ki elinizden bırakmayı canınız hiiiç istemiyor! Gerçekten bir başucu kitabı olmuş BULUŞMALAR.


İster bir bölüm okuyup ara ara devam edin, ister araya başka kitap almayın! Ben ikincisini yaptım ve 10 gündür yapıştık birbirimize! Kimi bölümlerini, üşenmeyip not aldım. Ayrıca bahsi geçen eserleri de not ettim. Epeycesini henüz okumadığımı, kimi kitapları da ilk kez farkettim.

Edebiyat bir örtük anlamlar dilidir, sayfalar boyunca akıp giden hikâyenin neresi gerçek; neresi hayal, hangisi kurgu, hangisi rüya; kolay ayırt edemeyiz. Anlatılan, gerçek midir metafor mu, olayın ne kadarı kurmacadır bilemeyiz ama pek de önemli değildir bu. Kapağı çevirince artık başka bir boyutun gerçeği açılır, romanın zamanı başlar.” ( s.93)

Ne güzel ifade etmiş değil mi?! Tam da böyle yapıyorum okurken! Bırakıyorum kendimi, alıp götürsün metin beni!!

Çiğdem Ülker’in emeğine yürekten teşekkür ediyorum💝 İyi ki yazmış ve yazmaya devam ediyor, ne mutlu ki!🙏

Hangi kitaplardan, hangi ülkelerden, hangi yazarlardan bahsetmiş, hiç adlarını anmadın, diye kızacak olursanız, inanın sizin iyiliğiniz için örnek bile vermek istemedim! Çünkü o güzel keyif size kalsın istiyorum! Haydi, sayfa sayfa güzel yolculuklar!

Sevgimle ve şevkimle ilettim! Bendeniz pek bir coşkuyla okudum, umarım başkaca okurlar da bu güzel kitaptan nasiplenir!
“Hediye Edebileceğim Kitaplar ” listeme ekledim, hatta bir kişiye hediye ettim bile😊

Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

📚”Zamanın o ölümcül duvarını sadece kelimelerimiz aşabiliyor. Sadece kelimelerimiz sonsuza dek kalıyor. Sözle, şiirle, edebiyatla geçiyoruz zamanın zorlu duvarından…” ( s.16)

📚”Edebiyat, insanı tarihsel arka plan içinde değerlendirmeye çalışır. Tarih ise çoğu zaman politikanın arka bahçesi, oyun alanıdır çünkü propagandaya, algı yaratmaya, slogana uygun malzemeye sahiptir. Edebiyatçının tarihi ve tarihsel kişilikleri yorumlayışı, muktedirlerin övgüsüne de yergisine de hışmına da açık. Belki de bu yüzden edebiyat, çoğu zaman sözünü bir perdenin arkasına saklayarak, gerçeği deforme ederek söylüyor.” ( s.97)

📚”Yazar, pek az insanın sahip olduğu bir hevesle kaleme kâğıda sarılır. Hem kendi ömrünü hem başkalarının hikâyelerini karşı konulamaz bir tutkuyla somutlaştırır. Bir tablete kazır, papirüse yazar, kitaba döker. Zapt eder zamanı.
Boşuna harcayıp durduğumuz bedelsiz armağanımızdır zaman. Ömür dediğimiz zaman… Ancak yazarın kaleminde “bir hayat” olur. Yazarın zamana attığı çentik orada hep kalır. Geçmiş, eğer yazılmışsa yarına bıraktığımız bir hazine olur.” ( s.161)

Geride Kalanlar | Sevda Orhan

Geride Kalanlar | Sevda Orhan (d.1948)

Okunma Zamanı: 01 – 02 Ocak 2023

Öykü | 1.baskı – Kasım 2022 | 127 sf.

Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları |

2023 yılının ilk okuması, Geride Kalanlar. 20 öyküden müteşekkil. Ne anlatıyor derseniz, ipucu yayınevinin adında saklı derim.

Nice canları kaybettiğimiz ve Sevda Orhan’ın tabiriyle “ömürlerini kazıyorlar yerin altında…” dediği madenciler ve onların yaşamları var bu öykülerde. Eşleri, çocukları, anaları, sevdalıları… Hepsi de kadın duyarlılığı ile ve kimi de çocukların gözünden anlatılmış. Yüreğinden kaleme, kalemden kağıda ulaşmış. Bu kayıplar ve o zor yaşam koşulları tüm ülkemizin hassas noktası.

Kendisi de madenci bir babanın kızı olarak aslında tam da bam telinden yakalıyor insanı.
Edebiyat öğretmeni olan Sevda Orhan, bir süre İstanbul’da görev yapmış olsa da ömrünün çoğunda halen yaşamakta olduğu Zonguldak var. Dolayısıyle “içerden” referanslar var öykülerde! “İçerden” derken çift mânâlı söyledim sayın; hem yüreğinden hem de Zonguldak’ın kendisinden.

Ben düş gücüne karşı değilim, ama insanlar düşlerini tanıdığı sözcüklerle anlatmalı.” (s.1)

diyor kitabın ilk öyküsü 263‘te! Dediğini de yapmış takip eden on dokuz öykü boyunca.
Yazım tekniklerini bilemiyorum Sevgili Kitap Dostları… İster öykü ister roman, ister şiir ya da başka bir tür olsun, benim bir kitapta aradığım ve sevdiğim şu dur: Zihnime ve / veya yüreğime dokunuyor mu? Bu öyküler yüreğime dokundu…

“Ben, olmayan, insanı kuşatmayan hiçbir şeye gönül vermedim. Ama özlemlerle tutuştum.” ( s.65)

cümlesinden yola çıkarak, yirmi öykü boyunca maksadın hâsıl olduğuna şahitlik ettim.
Severek, üzülerek, yıllar içinde hiç değişmeyen pekçok şeye kızarak, velhasıl her türlü duyguyu hissederek okudum Geride Kalanlar‘ı…

Öykü sevenlere sevgimle ve şevkimle iletiyorum.

Şimdiii, buraya kadar üçüncü tekil şahıs olarak bahsettim “abla” dediğim, yazsa keşke dediğim Sevda Orhan’dan… Kendisinin de ve eşi Ahmet Abi’nin yaşadıklarını da kendilerinden dinlemiştim. Evlendikten sonra eşim vasıtasıyla tanıdım bu özel çifti. Ahmet Abi de öğretmenmiş. 68 olayları sebebiyle kendisine yapılan haksızlıklara tahammül edemeyip Hukuk Fakültesi sınavlarına girmiş, kazanmış, bitirmiş ve avukat olmuş! Ben kendisini avukat olarak tanıdım, hikayeyi sonradan öğrendim.
Demem o ki – bence – yazacak çoook şeyler var!
Kimbilir belki birgün onlar da kağıtla buluşur!

Alıntı:

Hayat ölümden çıkan bir şeydir. Buğdayın bitmesi için tohumun çürümesi gerekir. Oysa insanın ilerlemesi, acı vermeyi önleyerek acıyı arındırmaktır. Geride kalan bu kadınlar, yere düşmemek için birbirlerine sarılıyorlar, çocuklarına sarılıyorlar… Yere düşmek de ne? Karanlık kör kuyularda, kimsesiz yitip giden adamlarının arkasından tutunacak dal arıyorlar. Bazen birisi çocuk oluyor, biraz sığınıyor diğerinin kollarına. Dayıyor ötekinin göğsüne başını.
( s.123 – 124 )

Dünyanın her yerinde böyle midir? Sevgiyi kendilerine dert mi ederler yoksa sevgiyi sevgi gibi mi saklarlar. Pamuklara mı sararlar, içlerine mi gömerler, yüreklerinin baş köşesine mi oturturlar. Yaparlarsa bunu nasıl yaparlar…” ( s.38)

Çalınan Dikkat| Johann Hari

Çalınan Dikkat- Neden Odaklanamıyoruz? | Stolen Focus – Why You Can’t Pay Attention | Johann Hari ( d. 1979)

Çeviri: Barış Engin Aksoy

Okunma Zamanı: 12 – 28 Aralık 2022

Araştırma – İnceleme | 1.basım – Kasım 2022
Metis Yayınları | 316 sf.

Selâmlar Sevgili Kitap Dostları,

2022 yılı içinde okuduğum kitapların içinde en beğendiğim kitaplardan biri oldu Çalınan Dikkat!
Johann Hari, gazeteci olmasının getirdiği tecrübe ile adım adım, aklına takılan soruların peşine takılarak pek çok uzmanla görüşerek fikir almış, beyin fırtınası yapmış. Öncelikle kendi “dijital detoks” tecrübesini de aktarmış kitapta.

Giriş bölümünde, Amerikalı yazar James Baldwin’den aktardığı şu söz, hem kitabın çıkış noktası hem de hepimiz için deniz feneri gibi:

Yüzleştiğiniz her şeyi değiştiremezsiniz, ama yüzleşmeden hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.” ( s.22)

Johann Hari, bu konu kapsamında birçok alandan uzman ile görüşmüş; antropolog, sosyoloji, kamu sağlığı, psikiyatr, psikolog, sinirbilimci, nörolog, işinsanı, Silikon Vadisi çalışanları vb. Her bir görüşme başka bir soruna , sorun da yeni sorulara yol vermiş. Dikkatimize “asit yağdıran” pek çok nedeni – stres artışı, çalışma saatlerinin artışı, istilacı teknolojiler, uyku eksikliği, kötü beslenme – tespit etmiş.

Gözetim kapitalizmi” diye tanımladığı teknolojileri, “sürekli damarlarınıza akıtılan davranış kokaini” olarak tanımlıyor. Başkaca tanımları ise şöyle: dikkatinizi emen ve dış dünyadan uzak tutan bir vakum, dikkat katilleri…
Zira bu teknoloji şirketlerinin tek amacı, “insan psikolojisindeki bir zaaftan istifade ederek” kâr etmek olduğundan, dikkatimizi özellikle dağıtarak, telefonu elimizden bırakmamamızı sağlamaya çalıştıklarını öğreniyoruz. Silikon Vadisi’nde çalışmış ve sonra neye sebep olduğunun farkına vararak şirketten ayrılmış Aza söylüyor bunu. Çünkü bu sistemi bulan kendisi, adı ise “sonsuz kaydırma

Merakla okuduğumu söylemek isterim. Kitabın odağı sosyal medya [ Facebook, Twitter , Instagram] gibi algılansa da, dikkat dağınıklığına sebep olan başkaca sebepleri de detaylıca incelemiş Hari. Örneğin, “çöp” olarak tarif ettiği yediğimiz abur cuburlar, uzun süre dayanıklı olması adına kullanılan katkı maddeleri, hava kirliliği, eğitim sistemi, aile bağları vb.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ( DEHB)’na özel bir bölüm ayırmış. Sadece bizim değil, değişen yaşam düzeni sebebiyle tüm dünyanın sorunu çünkü. Biliminsanlarının bu konuda yaptığı deneyler ve aldıkları sonuçlar ürkütücü.

Johann Hari, yaptığı tüm görüşmelerin kayıtlarını http://www.stolenfocusbook.com/audio adresine yüklemekle kalmamış Sevgili Okurlar, atıf yaptığı her bir araştırma ve kişi ile ilgili bilgileri Notlar bölümünde, bölüm bazında paylaşmış.

Bunca emekle yazılmış bir araştırma içinizi karartıyor ve ürkütüyor ilk başta. Benim öyle oldu. Ancak yazar, tarihten örnekler vererek, teknoloji şirketlerini, insanın iyiliği adına, nasıl harekete geçirilebileciğini de vurgulamış. Çünkü bu bireysel bazda başarılabilecek bir durum değil elbette. Kişisel önlemlerimizi alabiliyoruz ama daha fazlasına ihtiyaç var; birlikte bir toplumsal güç olmak! Hani gazeteci Ünsal Ünlü hep diyor ya; “Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!“, işte tam da böyle diyor bir başka gazeteci, Johann Hari!

Yazarın, daha önce aldığım Kaybolan Bağlar adlı kitabından önce okudum Çalınan Dikkat‘i. İyi ki öyle yapmışım.

Bunca detaylı bir kitabı, akıcı ve temiz bir Türkçe ile çeviren Barış Engin Aksoy’a yürekten teşekkür ediyorum!

Herkese okutasım var bu muhteşem kitabı! Lütfen okuyunuz ve okutunuz. Çünkü sorun, hem toplumsal hem de küresel!

Sevgimle ve şevkimle ilettim!
Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Alıntılar:

Dikkat becerimizin gitgide azalmasının öncelikle benim, sizin ya da çocuğunuzun kişisel hatası olmadığına dair kuvvetli kanıtlarla karşılaştım. Hepimize yapılan bir şey bu. Çok güçlü kuvvetler tarafından yapılan bir şey. Aralarında teknoloji devleri de var, ama onların da çok ötesine uzanıyor bu kuvvetler. Ortada sistemik bir sorun var. Aslına bakarsanız dikkatinizin üstüne günbegün asit boşaltan bir sistemin içinde yaşıyorsunuz; sonra da suçu kendinizde aramanız, dünyanın dikkati eriyip giderken kendi alışkanlıklarınızla ilgilenmeniz gerektiği söyleniyor.” ( s. 19 – 20)

Dikkat öylesine manipüle edilebilir bir şey ki sihirbazın pek çok durumda sizi kuklası haline getirmesi mümkün. Siz özgür iradenizi kullandığınızı sanarken size ne isterse onu seçtirmesi mümkün.” ( s.111)

Teknoloji tasarlamak konusunda çok dikkatli olmamız gerekiyor çünkü bütün dünyayı o mecraya sıkıştırıyor, tıkıştırıyor bu teknolojiler – ve diğer uçtan farklı bir dünya çıkıyor.” ( s.118)

Çocukluk, çocuklarla anne babaları arasındaki ufak bağlantı anlarından oluşur. Bu anları kaçırdığınızda geri dönüşü olmaz.” ( s.145)

Bugün normal bir beyne sahip olmamız münkün değil.” ( s.212 )

Hayran Gözlü Çocuklar | İpek S. Burnett

Hayran Gözlü Çocuklar | İpek S. Burnett ( d.1980)

Okunma Zamanı: 07 – 09 Aralık 2022

Roman | 1. Baskı – Eylül 2022

Alfa Yayınları | 158 sf.

Sevgili Hacivat,” diye başlayan bir mektup düşünün. Kendini gölgeye benzeten, “görülmeye” değer bulunmadığı kendisine hissettirilen üniversite öğrencisi bir genç kız. Çılgın mı çılgın. Lakin hitap ettiği kişi de bir gölge sanki.

Zaten üniversite ortamı da ayrıca bir karmaşa… 1968 yılındayız… Yok tam öyle değil. O yılları bize, kurgunun ilk bölümünü oluşturan Mart 2013 tarihli, “Sevgili Hacivat” diyerek anlatmaya başlayan kişiden öğreniyoruz. İstanbul Üniversitesi’nden bir grup genç. İçlerinde herkesin hayran olduğu Deniz Gezmiş de var.
Diğer gençlerden biri mektubu yazan kişinin ilgi duyduğu, içine kapanık ve Nazım Hikmet’in şiirlerini ezbere okuyan Fikret. Bir hayali var. Bir gün kitap yazarsa adını “Hayran Gözlü Çocuklar ” koymayı düşünüyor. Bu başlık da Nazım’ın bir şiirinden. Hatta bir gün bir kızı olursa adını Piraye koymayı düşünecek kadar hayran ona…

Buraya kadar yazdıklarımı okuduysanız ve “ama yani okuyacak heves bırakmadın, yazdın her şeyi” diye aklınızdan geçirebilirsiniz. Canınız sağ olsun! Lâkin her şeyi yazmadım.

Şimdii, kurgunun ikinci bölümünde güncele geliyoruz. Yukarıda bahsi geçen mektubu babasının çalışma masasının çekmesinde bulan ve son sayfasını okuduktan sonra yere düşüren Piraye getirin gözünüzün önüne. O genç hanım, artık profesör olmuş babasının gizli bir sevgilisi olduğunu düşünmektedir doğal olarak…

Sonrası mı, sonrası okuyacak olanlara kalsın derim. Şu kadarını söyleyebilirim; mektubu yazanı tahmin edemedim ya da yanlış tahmin ettim. Kurgu tekniği kurtları yakalar belki!

Daha önce okumadığım bir yazar İpek Burnett. Sakin ve akıcı bir üslûbu var. Nazım Hikmet şiirleriyle bezeli bir roman Hayran Gözlü Çocuklar. 68 kuşağını siyaset penceresinden değil de ağırlı olarak bir aşk üzerinden aktarıyor.

“…, devrim bizi devirip geçti…” ( s.106) diyen Fikret’e, o dönemi yaşayanlar hak verecektir kuşkusuz….

İlgiyle ve severek okudum. Zorlu okumalarınızın arasına sakin bir okuma isterseniz, tercih edersiniz belki…

Sadece geçmiş yıllarda değil, ne yazık ki günümüze de referans olabilecek bir alıntıyla son vereyim yazıma…

Bilirim, için için kıskanırdın Nâzım Hikmet’i. Taklit etmeye çalışırdın onu. Becerirdin de. Ama ben senin günün birinde kendi dilini, üslubunu bulacağına emindim. Belki de gördüklerini, bildiklerini yazmaktan korktun. Yazdığın bir şiir ya da roman için mahkeme kapılarında sürünmekten, cezalandırılmaktan. Kendini, aileni tehlikeye atmaktan korktun belki de. Öyle ise, haklısın. Yazmak tehlikeli uğraş bu memlekette. Herkesin gözü yemez. Onun için Nâzım’ın yeri dolmaz.” ( s.17)

Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Onun hayatı okumak, araştırmak, yazmak, düzeltmek, öğrenmek, öğretmek.” ( s.97)

ÖZGÜR ÇOCUK | AHMET NAÇ

ÖZGÜR ÇOCUK | AHMET NAÇ

Okunma Zamanı: 01 – 04 Aralık 2022

Eğitim | 1. Baskı – Ekim 2022 |

Masa Kitap | 168 sf.

Kasım – 2016’da GÖLGE, Eylül – 2018’de ise BENİ BU KADAR SEVME ANNE adlarında iki romanı yayımlanan Ahmet Naç bu kez bir eğitim röntgeni ile karşımızda: ÖZGÜR ÇOCUK

ÖZGÜR ÇOCUK, diğer iki kitabı gibi roman değil.
Sahadan, bizatihî elini taşın altına sokup, aldığı sonuçları, oldukça akıcı bir dille paylaşmış. Güncel şikayetlerden, ders yöntemlerine, aile – çocuk- okul üçgeninde neler oluyor, nasıl davranırsak nasıl bir değişim gözlemleriz dahil farklı konulara el atmış. Net konuşmuş, pardon yazmış! Beni, meslektaşın olduğu için tarafsız olamazsın, diye eleştirebilirsiniz elbette. İnanın hiç gocunmam! Neden mi? Çünkü Ahmet Naç sahada yani sınıfta, yazdıklarını zaten uygulayıp sonuçlarını da görmüş bir öğretmen. Tam da bu yüzden yazdıkları daha da kıymetli. Kendisini sosyal medya hesabından takip edebilirsiniz. Kitapta, öğrencileri açısından ele aldığı konulardan biri de bu konu, yani sosyal medya. Her bölüm ayrı güzel amma en sevdiğim ve en çarpıcı gelen iki bölüm şunlar: “İKİ ÇOCUĞUN HİKÂYESİ” ve “SAYISAL ÇOCUK

Eğitim bir bilimdir ve bilime ters düşersek, bunun cezasını tutsak çocuklar ömür boyu çekmeye devam edecek.” ( s.10)

Bölümlerin tamamı şu şekilde:

🌱ÖZGÜR ÇOCUK

🌱OKUYAN ÇOCUK

🌱DİJİTAL ÇOCUK

🌱İKİ ÇOCUĞUN HİKÂYESİ

🌱YALNIZ ÇOCUK

🌱SAYISAL ÇOCUK

Zengin ve geliştirilmiş bakış açısı, bir çocuğun sahip olabileceği en güzel kazanımdır.” ( s.89)

Matematik dersinde neden başarısısız diyerek dövünüyoruz ya, işte bu konuyu da ele almış. Hiç düşünmediğim ve farketmediğim bir duruma da başka bir açıdan bakmış oldum!

Daha fazla uzatmayayım. Ben sahada değilim. Ancak sahada olan tüm öğretmenlere ve de annelere – babalara , şiddetle değil yürekten öneriyorum. Lütfen okuyunuz!

Zorla güzellik olmayacağını her okulun girişine yazmak isterdim” ( s.51) demiş Ahmet Naç. Katılıyorum!

Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!

Kitapları bitirmek, müfredatları zamanında yetiştirmek, diğer sınıfları yakalamak, konuları bir an önce öğretmek; eğitimin kanseridir.” ( s.26)