Hayran Gözlü Çocuklar | İpek S. Burnett ( d.1980)
Okunma Zamanı: 07 – 09 Aralık 2022
Roman | 1. Baskı – Eylül 2022
Alfa Yayınları | 158 sf.
“Sevgili Hacivat,” diye başlayan bir mektup düşünün. Kendini gölgeye benzeten, “görülmeye” değer bulunmadığı kendisine hissettirilen üniversite öğrencisi bir genç kız. Çılgın mı çılgın. Lakin hitap ettiği kişi de bir gölge sanki.
Zaten üniversite ortamı da ayrıca bir karmaşa… 1968 yılındayız… Yok tam öyle değil. O yılları bize, kurgunun ilk bölümünü oluşturan Mart 2013 tarihli, “Sevgili Hacivat” diyerek anlatmaya başlayan kişiden öğreniyoruz. İstanbul Üniversitesi’nden bir grup genç. İçlerinde herkesin hayran olduğu Deniz Gezmiş de var.
Diğer gençlerden biri mektubu yazan kişinin ilgi duyduğu, içine kapanık ve Nazım Hikmet’in şiirlerini ezbere okuyan Fikret. Bir hayali var. Bir gün kitap yazarsa adını “Hayran Gözlü Çocuklar ” koymayı düşünüyor. Bu başlık da Nazım’ın bir şiirinden. Hatta bir gün bir kızı olursa adını Piraye koymayı düşünecek kadar hayran ona…
Buraya kadar yazdıklarımı okuduysanız ve “ama yani okuyacak heves bırakmadın, yazdın her şeyi” diye aklınızdan geçirebilirsiniz. Canınız sağ olsun! Lâkin her şeyi yazmadım.
Şimdii, kurgunun ikinci bölümünde güncele geliyoruz. Yukarıda bahsi geçen mektubu babasının çalışma masasının çekmesinde bulan ve son sayfasını okuduktan sonra yere düşüren Piraye getirin gözünüzün önüne. O genç hanım, artık profesör olmuş babasının gizli bir sevgilisi olduğunu düşünmektedir doğal olarak…
Sonrası mı, sonrası okuyacak olanlara kalsın derim. Şu kadarını söyleyebilirim; mektubu yazanı tahmin edemedim ya da yanlış tahmin ettim. Kurgu tekniği kurtları yakalar belki!
Daha önce okumadığım bir yazar İpek Burnett. Sakin ve akıcı bir üslûbu var. Nazım Hikmet şiirleriyle bezeli bir roman Hayran Gözlü Çocuklar. 68 kuşağını siyaset penceresinden değil de ağırlı olarak bir aşk üzerinden aktarıyor.
“…, devrim bizi devirip geçti…” ( s.106) diyen Fikret’e, o dönemi yaşayanlar hak verecektir kuşkusuz….
İlgiyle ve severek okudum. Zorlu okumalarınızın arasına sakin bir okuma isterseniz, tercih edersiniz belki…
Sadece geçmiş yıllarda değil, ne yazık ki günümüze de referans olabilecek bir alıntıyla son vereyim yazıma…
“Bilirim, için için kıskanırdın Nâzım Hikmet’i. Taklit etmeye çalışırdın onu. Becerirdin de. Ama ben senin günün birinde kendi dilini, üslubunu bulacağına emindim. Belki de gördüklerini, bildiklerini yazmaktan korktun. Yazdığın bir şiir ya da roman için mahkeme kapılarında sürünmekten, cezalandırılmaktan. Kendini, aileni tehlikeye atmaktan korktun belki de. Öyle ise, haklısın. Yazmak tehlikeli uğraş bu memlekette. Herkesin gözü yemez. Onun için Nâzım’ın yeri dolmaz.” ( s.17)
Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!
