Annem Beni Görsün | Filiz Aygündüz ( d.1971 )
Okunma Zamanı: 14 – 19 Ekim 2021
Roman / Doğan Kitap / 1. baskı – Ağustos 2021
184 sf.
Selâmlar,
Yıllar önce Kaç Zil Kaldı Örtmenim? romanıyla tanıştım Filiz Aygündüz’ün kalemiyle. Çok sevdim, etkilendim ve takip ettiğim yazarlar arasına girdi. Milliyet Gazetesi’ndeki yazılarını da okur oldum. Sonra, Prens Prensesi Sevmedi romanı geldi. O da okundu tabii. Sonrasında yazılarını okumaya devam etsem de aklımda hep yeni bir roman beklentisi var oldu. Psikiyatr Alper Hasanoğlu ile birlikte hazırladıkları Gel Hayattan Konuşalım isimli söyleşi kitabı çıkınca, “galiba artık roman yazmayacak” diye düşünüp umudu kesmiştim ki bu romanın duyurusunu gördüm. Çok mutlu oldum tabii! Aldığım kitapları, normalde hemen okumam, bekletirim. Dört gözle beklediğim bir romanı bekletemezdim, bekletmedim de!
Annem Beni Görsün, yazarın diğer kitaplarından âşina olduğum sese sahip. Bu, şu demek; psikolojik bir altyapı var. 184 sayfanın her bir satırı kendini okutan satırlar olup, epeyce şey sığdırılmış akıcı, sıkmayan, merak uyandıran bir kurgu.
Yan karakterlerle capcanlı akan bir hikâye kaleme almış Filiz Aygündüz. Bence çok güzel bir film olur bu kitap! Kurgudaki yazar karakteri Zeynep, kitabını film yapmak isteyenlere, kitabın anlatmak istediklerini anlamadıkları için, izin vermedi filme çekilmesine ama belki Filiz Hanım’ı ikna edecek biri çıkar, Annem Beni Görsün film olur.
Sevgili Okurlar; Epiktetos’un çok sevdiğim bir sözü var:
“Bir insanın anavatanı, çocukluğudur.“
Bu sözü alın Zeynep ve Alp karakterine uygulayın. Her ikisi de annelerinin, onları “görmesini” istemiş çocuklar. Anneler farklı sebepler ile bunu başaramayınca, Zeynep ve Alp büyüyünceye değin ve büyüdüklerinde de farklı yollar seçmişler bu duyguyu tatmin için. Birininki olumlu diğerininki olumsuz. Biri diğerini anladığında “sen beni görüyorsun” diyorlar. Dolayısıyla bu kurgu “görmek” ve “görülmek” üstüne. Burada keseceğim. Sonrasını öğrenmek siz okurlara kalsın…
Filiz Aygündüz okuduğu kimi eserleri ve izlediği kimi filmleri de kurgunun akışında bizimle paylaşıyor karakteri Zeynep’in dilinden. Yani okuma yolunuzda Gülten Akın’a, Tezer Özlü’ye, Marquez’e, Erich Fromm’a, Simone de Beauvoir’a, Prens Charles ve Lady Diana’ya denk gelebilirsiniz.
Dahası var efendim! Kapakta gördüğünüz üzere, Zeynep’in annesinin tarifiyle yaptığı portakal reçelinin tarifi dâhil olmak üzere başkaca tarifler de aklınızı çelebilir. Yok, şaka yapmıyorum! Bütün bunlar kurguda…
Zamansız yaşanan ölümlerin gölgesinde, “ölüm korkusu” nasıl yenilir? Hayatı dolu dolu yaşayarak. Hayat ve Ölüm temaları içiçe. Zor konular diye sıkılacağınızı düşünmenizi istemem. Zira gayet akıcı bir anlatımı var. Yazarı sevdiğim için tarafsız olamamış olabilirim. Ancak oldukça doyurucu bir roman okuduğumun hakkını da teslim etmek isterim. Filiz Aygündüz’ün kendi hayatından parçalar var mıdır kurguda? Neden olmasın. Bunun cevabı sayılır mı bilemem ancak, romanın aşağıya alıntıladığım başlangıcını çok ama çok sevdim! Buyurun:
“İnsan görülmek ister. Fark edilmek, sonrasında onaylanmak. Ben bunu yazı yoluyla gerçekleştirdim hayatımda. Kalem, üzerimdeki örtüleri kaldırdı, beni ortaya çıkardı. Kimi zaman batıp acıtarak, kimi zaman su yeşili bir mürekkeple sırtımı sıvazlayarak. Birbirinden farklı çok sayıda karakterle hemhal oldum, onları edebiyata katarken görünürlüğüm daha da arttı. Kahramanlarının hayatlarına yazarlar sızar. Bunun için ilk yazar görür kendini. İlk ben gördüm kendimi. Yazının sırlı aynasında. Okundukça, yazdıklarım okuyanlar tarafından sevildikçe daha da şeffaflaştım. Kalemin şahitliğinde.” ( s.11 )
Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun!
