Mekruh Kadınlar Mezarlığı | Ayla Kutlu ( d.1938)
Okunma Zamanı: 19 – 28 Mart 2021
Selâmlar Değerli Kitap Dostları,
Mekruh Kadınlar Mezarlığı isimli öykü kitabı, Ayla Kutlu kaleminden okuduğum dördüncü eserdir. Elbette ki, daha önce okuduğum kitapları gibi, çok etkilendim ve çok beğendim.
Kitap,
•Bir Varmış
•Mekruh Kadınlar Mezarlığı
•Süsen Gitti
•Mercan’a Güzelleme
•Ormanda Bir Deniz Kabuğu Gibi
•Yılanlar, Yıldızlar
•Solgun Bir Sarı Gül
adlarında yedi öyküden oluşmakta. Her biri farklı zaman ve mekânlarda geçmekte. Ancak bir zaman silsilesi var. Yani, Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına göçle başlıyor ilk öykü, son öykülerde günümüze ulaşıyor. Hepsinin ortak noktası, yaşları farklı olsa da kadınlar.
Öykülerin dili ve üslubu hem şiirsel hem destan gibi. Halk arasında kullanılan kelimeler de mevcut ki bunların anlamına bakma ihtiyacı duydum.
Örneğin;
sayha > bağırış, çığlık,
nacak>küçük odun baltası,
kom>yayla evi,
bibi>hala…
Süsen Gitti öyküsü 10 yaşındaki kız çocuğu Süsen’in gözünden ve onun çocuksu diliyle aktarılıyor; bu da ayrı bir etki yarattı bende.
Keza, Sümer ülkesinden bir söylenceyi ya da Afrika mitolojisinden bir öyküyü de keyifle okuyabilirsiniz öykülerin akışında.
Sevgili Okurlar, Ayla Kutlu’nun en sevdiğim özelliği, kadınların yaşadıkları zorlukları konu edinmesine rağmen, bunları duygu sömürüsüne varmayan bir şekilde kaleme almasıdır. Fakat bu öyküler içinde, Mercan’a Güzelleme adlı öyküde, öyle bir olay var ki yüreğimi hoplattı. O sahnenin ne olduğunu okuyanlar öğrenecek elbette.
Kıymetli yazarın, sinemaya ve tiyatroya uyarlanan eserleri epeyce. Bu kitap özelinde ise şöyle; kitaba adını veren Mekruh Kadınlar Mezarlığı öyküsü tiyatroya, Solgun Bir Sarı Gül öyküsü ise 1998 yılında sinemaya uyarlarmış. Bu bilgiyi görünce hiç şaşırmadım zira yedi öykü içinde en “film gibi” dediğim öyküydü.
Bu kitap için şöyle bir okuma planı yaptım; bir günde bir öyküyü okudum, bazen uzadı da. Etkisinde kaldığım için, diğer öykünün zihnimde zayıflamasını bekledim. Metinle aranıza mesafe koyabiliyorsanız, bu tarz molalara ihtiyacınız olmayacaktır kuşkusuz.
Şimdii, geleyim en önemli konuya! Bu öykülerin sonu yok gibi; aslında bir son okuyorsunuz ama muallakta kalıyorsunuz. Ana karakterlere tam olarak ne oluyor da öykü bitiyor, bilmiyoruz; bende oluşan his bu yönde.
En iyisi lâkırdıyı uzatmayayım ve sizi, yayınevinin, kitabın sonuna koyduğu üç değerlendirme metninden, Erendiz Atasü’ye ait olandan bir alıntıyla baş başa bırakayım:
“Modern dünyanın masalları… Her masal bir gerçeği dile getirir aslında, yoksa nasıl yüzyıllarca ayakta kalırdı masallar, gerçeğin güzel yüzünü ışıldatıp çirkin yüzünü gizleyerek.” ( s.229)
Sevdiğim bir yazarı ne derece tarafsız yorumlayabilirim, emin değilim; yine de, bu kitabı okuyacak olanların, yazarın emeğini bağırlarına basmasını yürekten diliyorum.
Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun.
Alıntılar:
“Ölümün sessizliğine karşı dışarıda hayat ne kadar onursuz… ( s.34 )
“Zaman dediğin nedir ki? Zaman bazen yoktur. Bazen koşmakla yetişemez insan. Var olan yalnızca günün gidişidir. Gece, güneşi yok eder.” ( s.44)
“Babamın kızı, benimdir. Adım Süsen’dir. Dayanıklı olup yaşamam için, bir de saçımın rengi kızıl diye bana bu adı takmıştır.” ( s.52 )
“Hayat, sıçrayan bir damla sudur. Mutlaka bir şey yapar: Hiç değilse ıslatır.” ( s.84 )
“Çocukluğun dünyası bütün insanların üstüne bir daha açılamayacak kapılarla kapanır.”
(s.157 )