Nasıl İyi Bir Varlık Olunur? | How to Be a Good Creature: A Memoir in Thirteen Animals | Sy Montgomery (d.1958 )
İllustrasyonlar: Rebecca Green
Çeviri: Defne Yazıcıoğlu
Okunma Zamanı: 06 – 10 Aralık 2020
Selâmlar Sevgili Kitap Dostları!
Bu kitap hem semtimizdeki kitapçılarda hem de internet kitap sitelerinde epey bir süre gözüme çarpıp durdu. Epey bi’ bakıştık. Pandora Kitabevi’ne gittiğim bir gün orada da karşıma çıkınca artık dayanamadım aldım. İyi ki de almışım. Evde beslediğim herhangi bir canlı yok. Fakat olanların nasıl duygusal bir bağ kurduğunu görüyorum.
İşte bu kitabın yazarı Sy Montgomery de onlardan biri hatta çok daha fazlası. Gazetecilik, Fransızca ve Psikoloji olmak üzere üç ana dalı bitirmiş. Sonra bütün bunları bırakmış. Doğa bilimci, yazar ve senarist olmuş. Ne güzel değil mi? Çünkü çocukluğundan beri yapmak istediği şeyleri yapmış. Ordu mensubu, asker bir babanın ve babadan daha otoriter bir annenin kızı. Daha çocukluğunda başlamış hayvanlara ilgisi. Ancak anne baba baskısına bir yere kadar dayanmış. Onlara istediklerini verdikten sonra hiç istemedikleri bir evlilik yapmış. Sonrası gönlüne göre hayvanların peşinde farklı coğrafyalarda keşifler, tecrübeler ve bunların yazıya dökülmesi.
Ayrıyeten kendi özel hayatları da bu şekilde, doğa içinde ve edindikleri hayvanlarla bir yaşam kurmaya çalışmışlar eşiyle birlikte.
Bakın ne yazmış:
“Hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istememiştim; küçük bir çocukken bile. Yavru köpek doğuramayacağımı keşfettiğim anda bebekleri listeden çıkarmıştım. Dünya’da zaten gereğinden fazla insan vardı. (…) Yaşamımızda çocuk sahibi olmamış olmaktan hiç pişmanlık duymadım. Otuzuma geldiğimde hayat beni iyi bir kariyer, bir koca, bir ev, bir kedi, bir köpek, tavuklar, papağanlar ve iki yaşına ilerleyen birkaç yüz kiloluk bir domuzla kutsamıştı. Sayı olarak ailemiz aslında arkadaşlarımızınkinden çok daha büyüktü.” ( s.54 )
Bu kitapta bahsi geçen canlılar tek düze olarak kaleme alınmamış sevgili okurlar. Yazarın sıcak, esprili anlatımı yanında bu canlıların kişisel özellikleri ve bu özelliklerin insanlarla benzeşen yönleri de ele alınmış. Örneğin annesinin kişiliğini kakım denilen küçük gelinciğin kişiliğine benzetiyor. Ölen hayvanların ardından depresyona girdiği de olmuş yazarın. Bu durumu yaşadığı hayvan, kendi köpekleri.
Kitapta bahsi geçen 13 hayvandan bazıları şunlar:
●Molly ( İskoç Teriyeri)
●Emular ( 2 metre boyunda uçamayan kuşlar)
●Domuz ( evcil 😊 adı Christopher Hogwood )
●Leydiler diye tanımladığı 8 tane tavuk
●Border Collie cinsi çoban köpeği Tess
●Orman Kraliçesi lakaplı, kuş yiyen dünyadaki en büyük tarantula Goliath – Clarabelle adını verdiler🙃
●Ağaç kanguruları
●Gecko kertenkeleleri
●Ahtapot Octavia
●Sally ve Thurber adlarında iki köpek.
Sy Montgomery, köpeği Molly’den yola çıkarak, “Herhangi bir hayvanın hayatını anlamak için sadece merak, beceri ve bilgi yeterli değildi. Molly ile kurduğum bağa da ihtiyacım vardı, yani sadece aklımı değil, aynı zamanda kalbimi de açmalıydım.” ( s.43) diyor. Ve bu yaklaşımını dokunduğu bütün hayvanlara uyguluyor. Sonuçlar çok şaşırtıcı. Okurken hisler size de geçiyor. Tarantulayı eline aldı yahu!
“Bu kitap bana nasıl iyi bir varlık olunacağını öğreten hayvanlar hakkında…” demiş Sy.
Çok ilginç bilgiler de edineceğinize şüphem yok.
Herkes okuyabilir bence ama en çok evinde, bahçesinde çeşitli hayvanlarla iletişim halinde olanlar mutlu olacaktır kuşkusuz. Keyifle ve severek okudum. Çok takdir ettim verilen emeği.
Kitabın sonunda hayvanlarla kendi fotoğrafları ve başkaca okuma önerileri de koymuş.
Farklı bir okuma yapmak isteyenlere içtenlikle ve sevgimle iletiyor; Sy Montgomery’nin sevdiği bir kitaptan paylaştığı alıntıyı ben de paylaşarak sağlıcakla kalın diyorum.
“
Daha bilge ve belki daha mistik bir hayvan kavramına ihtiyacımız var. Çünkü hayvanlar insanlar tarafından tanımlanamaz. Daha yaşlı ve bizden daha eksiksiz bir dünyada, hiç duyamayacağımız seslerle yaşayarak, kaybettiğimiz ve asla ulaşamayacağımız duyuları ile tamamlanmış bir biçimde hareket ederler. Onlar din kardeşlerimiz değiller, onlar bizden alt bir sınıfa ait değiller; onlar bizim gibi, dünyanın ihtişamı ve sancılarına mahkûm, yaşam ve zaman ağına hapsolmuş başka uluslardır.” ( s.157 – 158) / Henry Beston ( The Outermost House)

Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...