Ayrılık Çeşmesi Sokağı | Selçuk Altun (d.1950 )
Selâmlar Değerli Kitap Dostları,
Daha ilk sayfada, “Bilgi kirliliği hayata renk katabilir ama bilgi eksikliğinin özrü yoktur.” (s.1) cümlesi sizi karşılıyor ise bilin ki ilerleyen sayfalarda pek malumatfuruş biriyle hemhâl olacaksınızdır. Gerçi daha önce bir Selçuk Altun kitabı okuduysanız ve / ya devamlı bir okuruysanız buna şerbetlisinizdir.
İşte Ayrılık Çeşmesi Sokağı romanındaki en kıdemli “pek bilgili” kahramanımız, Osmanlı hanedanının II. Mahmut soyundan gelen lâkin kırk yıldır İsviçre’nin Cenevre’sinde yaşayan, Samuel Beckett hayranı, felsefe profesörü Ziya Mahmut Adlan…
Diğer kahramanımız, iki günlük bebek iken, annesinin, Üsküdar’daki Doğancılar Karakolu’na bıraktığı ve emekli bir edebiyat öğretmeninin evlatlık alıp yetiştirdiği delikanlı Artvin Taner… Evet, yanlış okumadınız, Türkiyemizin bir ilinin adı. Bu ikisi nasıl ve niçin bir araya geliyor? Her birinin hikâyesi ne? Bunları okuyanlar öğrenecek. Her romanında olduğu gibi Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda da gerilim ve gizem var. Sonunu tahmin ettiğim için kendimi tebrik etmek istiyorum; hoşgörünüz lütfen.
139 sayfalık roman, konsantre kültür-sanat-edebiyat aşısı gibi. Bu tarz romanlardan hoşlanmayanlar olabilir, saygı duyarım. Ancak bilin ki daha önce bilmediğiniz bir konuyu ya da sanatçıyı araştırma vesilesi olması bile bir değerdir. Üstelik bu çok çekici bir atmosfer içinde sunuluyorsa okuma zevkinize katkısı kayda değerdir.
Yolculuğunuz boyunca Sait Faik’ten Çehov’a, Susan Sontag’dan Wittgenstein’a, Cevat Şakir’den Fakir Baykurt’a, Elia Canetti’den T.S.Eliot ve daha nicesine hatta James Joyce’a bile temas edeceksiniz.
Ancak romanın bir üçüncü kahramanı daha var; Samuel Beckett!
Selçuk Altun’un Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki yazılarını takip eden bir okuru olarak diyebilirim ki, orada dile getirdiklerini bu romanının kurgusuna hediye etmiş. Akış boyunca sık sık “Beckettvari” ya da “Beckett’lik…” tarzında referanslara denk geleceksiniz, şaşırmayın.
Bahsettiğim üç ana karakter dışında, birbirinden ilginç yerli ve yabancı yan karakter bolluğu da var kurguda, capcanlı karşınızdalar.
Kişisel olarak, bu romandan sebep, daha önce merak edip ihmal ettiğim bir yazarı, kitabın ithaf bölümünde, ondan yaptığı bir alıntıyla bana hatırlattığı için ayrıca mutluyum; Gülce Başer… Poliseye romanı, Dünya Kitap’dan ödül alınmıştı. Temmuz okumalarıma misafir olacak.
Sevgili Dostlar, dopdolu ve sıkmayıp ilginizi diri tutan Ayrılık Çeşmesi Sokağı‘nı okumanızı öneririm. Yazarı seven bir okuru olarak tarafsız olamamış olabilirim. Buna ancak kitabı okuduktan sonra sizler karar verebilirsiniz. Her yeni kitabı çıktığında benden önce eşim el koyup okuyor. Yani ailecek seviyoruz kendisini.
Benim ise okuduğum 6. kitabıdır Ayrılık Çeşmesi Sokağı. Okumadıklarımı da sıraya koyacağım elbette.
Özelden çıkıp kitaba dönersem; pekiii, neden 16.yüzyılda yaptırılmış bu çeşmeye “Ayrılık Çeşmesi” denmiş? Yazmayayım, 21. sayfaya gelince okursunuz.
Artvin Taner’i evlât edinen edebiyat öğretmeni Gülriz Anne’nin, saksafon çalmayı öğrenmek isteyen genç Artvin’e söylediği sözle veda edeyim:
“Müzik belki ruhunu ama okumak kesinlikle beynini besler.” ( s.7 )
Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun.
Okunma Zamanı: 22 – 26 Haziran 2020
Alıntılar:
📌“Güne başlarken herkesin yirmi dört saati vardır.” ( s.41 )
📌“Adalet ve hakseverlik kutsal din kitaplarında; hoşgörü Mevlana ‘nın Mesnevi’sinde unutulmuştu. Yirmi birinci yüzyılın felsefe, edebiyat ve sanat akademisyenleri kıskançlık ile önyargı kıskacında çürüyorlardı.” ( s.77 )
📌”İnsana mutluluk kadar tecrübe de gerekli, ağlama, sinirlenme, kıskanma ve hastalanmanın da keyfi vardır, hepsinden ders çıkardım. Hakkıyla elde edilmiş bir başarıyı kıskanmam, oysa bedenimizdeki organlar arasında bile bir çekememezlik yok mudur? Örneğin yüzünü kremlersin, elin de ister. (…)”
(s. 89 – 90 )