KAYIP ZAMANIN İZİNDE | A LA RECHERCHE DU TEMPS PERDU | IN SEARCH OF LOST TIME | MARCEL PROUST (1871 – 1922 )
Çeviri: #RozaHakmen
Genel Değerlendirme
Okunma Zamanı: 18 Ocak 2019 – 17 Mayıs 2020
Selâmlar Değerli Kitap Dostları,
Her ne kadar kendinden önceki eserlerden feyz alsalar da, her yazar farklı bir âlemdir nihayetinde. Bilginin yazmaya yetmediğinden yola çıkarsam, yazarın çevresini algılayış ve onu yorumlama şeklinin, hayal dünyasının, yazarın “yoğurt yiyişini” de şekillendirdiğini söylemem yanlış olmaz sanırım.
– Sosyete yaşantısı oyunu ( Guermantes Tarafı’nda yazarın ifadesi )
– Kibarlar Âlemi Komedyası
– Ansiklopedik eser
– Otobiyografi biçimine sokulmuş roman
benzeri ifadelerle tanımlanan Kayıp Zamanın İzinde başlıklı 7 kitaptan mürekkep bu eser de 20. yüzyıl başlarının modern edebiyat yazarlarından Marcel Proust’un seçtiği yolun, tercih ettiği sanatın bir sonucu.
Elbette ben de pek çok okur gibi önceleri tereddüt etsem de merak duygum ağır bastı ve okumaya başladım. Epey uzun, araya başka kitaplar alarak, zorlu ama bir o kadar da doyurucu bir yolculuktu. Mart ya da Nisan / 2020 gibi genel değerlendirme yazmayı planlamıştım, 1 ay gecikme ile yazdım. Sağlık olsun.
Öncelikle şunu belirtmek isterim; bu okumayı yapmadan önce herhangi bir araştırma yapmayıp – duyduklarım ve okuyanların yazdıkları hariç – doğrudan okumaya başladım. Sadece 3. kitap olan Guermantes Tarafı’nda Dreyfus Davası çokça geçince, kitabı bırakıp Emile Zola’nın Suçluyorum mektubunu okudum. Sonra ara ara başkaca araştırmalar yapmaya başladım. Uzun uzun yazılmış betimlemelerin ve mikroskopla ya da yazarın deyimiyle teleskopla bakarcasına verilmiş detayların okurun sabrını zorladığını inkâr edecek değilim elbette ancak varacağınız yerde sizi kendine hayran bırakacak ve sabrınızı ödüllendirecek bir hediye mutlaka bulacaksınız, bundan emin olun. “Ansiklopedik eser” tanımı yapılması boşuna değil zira vardığınız noktalarda sizi farklı konularda ustaca yazılmış metinler karşılıyor. Bilmediğiniz şeyler öğreniyor, merak edip araştırıyorsunuz. Hal böyle olunca okuma serüveni uzuyor. Bütün bunlar kişisel tercihinizdir. Her bir ân’ın içine, beş duyu organınızla algıladıklarınız, yetmez, bunların çağrıştırdığı anılarınızı ve dahi bulunduğunuz ortamı da katarsanız ortaya nefes nefese bir “zamanı yakalama” çabası çıkıyor. Üstelik bütün bunları inanılmaz bir karakter deryası içinde okuyor ve kim kimdir diye kendinizi sorguya çekiyorsunuz kimi zaman da kafanız karışıyor. Sadece bu romanda geçen karakterler Otantik Snoplar başlıklı ayrı bir kitapta toplanarak alfabetik sırayla verilmiş, düşünün bir.
Eleştirmen Harold Bloom:
Uzun uzun yazılmış betimlemelerin ve mikroskopla ya da yazarın deyimiyle teleskopla bakarcasına verilmiş detayların okurun sabrını zorladığını inkâr edecek değilim elbette ancak varacağınız yerde sizi kendine hayran bırakacak ve sabrınızı ödüllendirecek bir hediye mutlaka bulacaksınız, bundan emin olun. “Ansiklopedik eser” tanımı yapılması boşuna değil zira vardığınız noktalarda sizi farklı konularda ustaca yazılmış metinler karşılıyor. Bilmediğiniz şeyler öğreniyor, merak edip araştırıyorsunuz. Hal böyle olunca okuma serüveni uzuyor. Bütün bunlar kişisel tercihinizdir. Her bir ân’ın içine, beş duyu organınızla algıladıklarınız, yetmez, bunların çağrıştırdığı anılarınızı ve dahi bulunduğunuz ortamı da katarsanız ortaya nefes nefese bir “zamanı yakalama” çabası çıkıyor. Üstelik bütün bunları inanılmaz bir karakter deryası içinde okuyor ve kim kimdir diye kendinizi sorguya çekiyorsunuz kimi zaman da kafanız karışıyor. Sadece bu romanda geçen karakterler Otantik Snoplar başlıklı ayrı bir kitapta toplanarak alfabetik sırayla verilmiş, düşünün bir.
Eleştirmen Harold Bloom:
“ Proust’un en büyük gücü, diğer pek çok şeyin arasında, karakter yaratmasıdır: Başka hiçbir 20.yüzyıl romancısı onun canlı kişilikler listesine rakip olamaz. (…) Proust bir portreler galerisi sunar.” diyor.
Bu kanlı canlı, renkli kişiler arasında, görünmez bir ana karakter daha var; görünmüyor ama adını sık sık duyuyoruz. “Görünmüyor” dedim, “duyuyoruz” dedim. Çünkü diğer bütün karakterleri gözümde canlandırabildim tıpkı tiyatro izler gibi, müzikleri işitebildim tıpkı konserdeymiş gibi. İşte O diğer karakteri “yakalamak” romanın sonuna kaldı, başardı da yazar: ZAMAN; sen nelere kâdirmişsin!
Sevgili Okurlar, daha önce James Joyce’un eserlerini okumuştum. Ona atfedilen bir söz mealen şöyleydi: “Bir gün Dublin yerle bir olursa, benim eserlerimi okuyup yeniden inşa edebilirler.” İşte tam da Joyce gibi, belki bir şehri yeniden inşa etmek değil ama, Proust’un bu eserini okuyanlar, özellikle resim yeteneği olanlar, o detaylı anlatımlarının izinde bir tablo ortaya çıkarabilirler.
Bütün bu detayları okurken dikkatimi çeken baskın konular; edebiyat, sanat ( müzik, heykel, resim) ve aşk oldu. Genelinde verilen ise Sosyete ya da çok değinilen Kibarlar dünyası. Kendi hayatından izler taşısa da bunlar evrilmiş, başka şekle sokulmuş ve belli bir zaman sırası içermiyor, sıçramalar yapıyor, bu da haliyle okuru yoruyor. Bu sebeple okurun dikkatini istiyor. Normal okumalarınız için ne düşünüyor iseniz onu lütfen unutun. Yani bir oturuşta 50 ya da 100 sayfa okuma planı yapmayınız zira mümkün değil, en azından benim için ilk 3 kitapta mümkün olamadı; yoruldum. Okuma süresince kitaplarda adları anılan Flaubert, Balzac, Baudlaire, Hugo gibi diğer Fransız yazarların haricinde, sık sık adı anılan bir eser var: Binbir Gece Masalları… Hemen her bir kitapta defalarca karşıma çıktı. Bunun nedenini Yakalanan Zaman’ın sonunda söylemiş ama onu size bırakıp, Harold Bloom’un cümlesini paylaşmak isterim:
“3300 sayfalık bir roman, kıyaslama kabul etmeyecek kadar karmaşıktır ve kendi içinde neredeyse bir Binbir Gece Masalları’dır. Batı romanları içinde sadece Richardson’ın Clarissa’sı onun kadar güçlü ( ya da uzundur!).” Bloom da ayrı bir âlem, “kıyaslama kabul etmez” demiş ama kıyaslamış! Haydi bakalım, alın size bir kitap daha…
Değerli Okurlar, burada yazdıklarım – alıntıların dışında – okuma tecrübemle ve sınırlı bilgimle kavrayabildiklerimi içermektedir. Üstüne pek çok değerlendirme ve analiz yapılmış hatta yapılmaya devam eden bir eseri edebiyat tekniği açısından, tüm özelliklerini okumak isterseniz; eseri okumamış olsanız da okumaya başlamış olsanız da fikir oluşturmak için 2 önerim olacak. Bunlardan ilki Kibarlar Âlemi diğeri ise Marcel Proust ya da Bir Roman Yaratmak… Her ikisi de Mehmet Rifat tarafından hazırlanmış, çok merakla ve keyifle okuduğum kitaplar oldu bu süreçte.
Kayıp Zamanın İzinde’yi okumak isteyenler tereddüt etmesinler derim. Zira çok özel ve dolu dolu bir edebiyat lezzeti alacağınız okuma olacaktır kuşkusuz. Şahsen bir süre sonra, işaretlediğim yerleri tekrar okumayı düşünüyorum. Bunu sizi teşvik etmek adına boş bir lâkırdı olarak söylemiyorum, belki sabrınız sınanacak ama buna değer diyorum. Mehmet Rifat yukarıda adını andığım kitapların ikincisinde, eserlerin isimlerini sırayla yazdıktan sonra : “… bu kez Türk okurlarının Kayıp Zamanın İzinde’nden gitmelerini ve bu büyük yapıtın mimarisine bir yerinden girip, yorumlarıyla metnin üretimselliğini çoğaltmalarını bekliyor.” demiş. Haydi o zaman, şimdi sıra sizde. Nasıl yakalamış Proust zamanı görün derim. Gönlümden geçen dilek bu dur ama istemeyen okurlara da saygım sonsuz. Her okur her yazarı sevmek zorunda değil. Zaten zorla yapılan okuma da keyif vermez okuyana. Nasip diyelim yolumuza devam edelim.
“… hayatım olgunluğunun meyvesiyle bağlantılıydı.” diyerek, eserini tamamladıktan sonra hayat ağacının dalından düşen; “Kendimizin on yıl sonra, kitaplarımızın da yüz yıl sonra varolmayacağını kabulleniriz.” diyen Proust’un eserini 21. yüzyıla ulaştıran neymiş anladım.
Ve son olarak, bu muazzam zor metni, güzel bir Türkçe ile okuma zevkini bize tattıran değerli çevirmen Roza Hakmen’e sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum.
Sevgimle ve şevkimle ilettim. Sağlık, esenlik ve kitaplar hep sizinle olsun…
26 Mayıs 2020 / Beşiktaş – İstanbul
GÜZEL BİR BLOG OLMUŞ TEBRİKLER
BeğenBeğen
Teşekkür ederim…
BeğenLiked by 1 kişi
BENDE TEŞEKKÜR EDERİM
BeğenBeğen
Değerli Çiğdem Hanım, Sadık Ruslan ile ilgili yorumunuzu okumak için girmiştim sitenize ve iyi bir Proust okuru da olduğumuzu öğrendim. Özellikle “Elbette ben de pek çok okur gibi önceleri tereddüt etsem de merak duygum ağır bastı ve okumaya başladım. Epey uzun, araya başka kitaplar alarak, zorlu ama bir o kadar da doyurucu bir yolculuktu. ” sözlerinizin altına imzamı atarım çünkü aynı duyguları hissettim ve siz ne güzel ifade etmişsiniz. Teşekkürler.
BeğenBeğen
Yorumunuz için teşekkür ederim. Çok naziksiniz.
BeğenBeğen