Bir Hanımefendinin Ölümü | Death of a Lady | Peride Celâl ( 1916 – 2013 )
Merhaba Değerli Kitap Dostları 🙋🏻♀️
İki adet uzun öyküden oluşan Bir Hanımefendinin Ölümü, Peride Celâl’in kalemiyle tanışma kitabımdı.
İlk uzun öykü kitaba da adını veren Bir Hanımefendinin Ölümü; diğeri ise Ada ismini taşıyor.
Yıllardır kütüphanemizde duran iki romanı var yazarın: Kurtlar ve Gecenin Ucunda. Artık beyaz kapakları sarardı🙈 Lâkin saygıdeğer yazarı bu öyküleri ile tanıdığım için mutluyum. Tarz olarak hem gerçekçi hem de toplumcu olduğu yazıyor özgeçmişinde. Bu iki öyküde bunu çok net hissediyorsunuz. Başkaca ortak noktası da kurgunun çoğunluğunda kişilerin iç monoloğunu okuyorsunuz. Yani kendi kendilerine konuşur gibi.
Bir Hanımefendinin Ölümü öyküsü, köklü ve “saygıdeğer” bir ailenin annesi Hayruş – hanımefendi – çocukları, çalışanları ile ilişkileri ve onların da birbirleriyle ilişkilerini anlatıyor.
Aslında tırnak içine aldığım saygıdeğer sıfatının tam tersi bir çürümüşlük içeriyor öyküdeki ilişkiler. Çocuklar ve çalışanlar dahil herkesin bir hesabı var. Malın var mı derdin var diye boşuna söylememiş büyükler. Çok sinir oldum okurken; ne kadar gerçekçi olduğunu anlayın buradan.
“Evlât mı bunlar, yılan… yılan!” ( s.10) diyorsa bir anne, varın siz düşünün romanın atmosferini. Zaten bugün de geçerli oradaki olaylar ne yazık ki.
Geleyim ADA öyküsüne; bu öyküyü Süreyya Duru film yapmış 1988 yılında. Sonradan hatırladım filmi; ressamı Rutkay Aziz, ayrıldığı eşini Türkân Şoray aynamıştı. Epey konuşulmuştu bu film.
Ünlü bir ressam, üniversiteden erken emekliliğini istiyor, eşinden ayrılıp adaya yerleşiyor. Aslında resimlerine çok talep var ama satmıyor. Karısı hem bir şirkette çalışıyor, ek iş olarak da roman çeviriyor. Çalışan, kızını tek başına büyüten ama onunla da ilişkileri sıkıntılı, özgür kadın tiplemesi… Ancak o da kendini, anneliğini, eşliğini, evlât olma hallerini sorguluyor. Kızı üniversite okumak istemiyor. Babasını çok seviyor çünkü onu özgür bırakıyor. Anne, bu nedenle adaya , baba ile görüşmeye gidiyor. Hangi ada acep bu? Okuyan öğrensin bence.
Neyse efendim bu “ada” hem gerçek hem de mecazi anlamda kullanılmış. Hani bir şarkı var ya eskilerden “ne seninle ne sensiz” diye, biraz öyle bir durum var bu öyküde.
Sevdim mi bu öyküleri? Sevdim.
Çok mu coştum? Hayır.
Sürükledi mi? Kesinlikle.
Merak ettirdi.
Sakin sakin sayfa çevirtti.
Gerçekçi duyguları okura / bana yaşattı, empati yaptırdı.
Daha ne olsun değil mi? Benim gibi daha önce Peride Celâl okumamış olanlar için iyi bir başlangıç şahsen. Bu yazara ait diğer okumam, evde yıllardır bekleyen kitaplarından biri olmayacak; adı ve sebebi oldukça ilginç gelen, neyseki sahaftan bulabildiğim Üç Yirdört Saat adlı roman olacak.
Sevgimle ilettim. Sağlık, esenlik ve huzur diliyorum kendi adanızda; kitaplar hep eşlikçiniz, sevdikleriniz yanınızda, gönlünüzde olsun.
Okunma Zamanı: 21 – 26 Ağustos 2019