SİNEK SARAYI | THE FLY PALACE | MİNE G. KIRIKKANAT
Cümleten Merhaba Sevgili Kitap Dostları!
Sinek Sarayı, okuduğum 5. Mine Kırıkkanat kitabımdır. Ve yine çok sevdim💓
Zekice, beni şaşırtan ama merak duygusunu da canlı tutan bir kurgu. Fransız bir baba ve Türk annenin oğlu olan Sinan Laforge Paris’te yaşıyor ve bir bakanın yardımcısı. Kendini iyi hissetmediğinde “kafa izni” alarak İstanbul’a gelir ve Galatasaray Lisesi’ den arkadaşı mimar Hilmi’nin Cihangir’deki dairesine yerleşir. Lâkin dairenin olduğu binanın sakinleri sıradan insanlar değildir. Yoksa öyle midir? Bilmem ki. Belki okursunuz.
Sayın Kırıkkanat’ın romanlarında mutlaka kendi meslek deneyimlerine de diplomasiye de, istihbarata da rastlarsınız. Normal bir kurgu gibi akar giderken sonlara doğru ritmi artan müzik parçası gibi bir heyecan dalgasına sokar sizi; bir karakteri romanın başında zihin şablonunuza oturtmuşken birden “ceee” diye dönüşüveriyor ve ben şaşırıyorum. O yüzden çok seviyorum onun tarzını.
Çevirmen Meral, Nejla, Gülfiliz, bina görevlisi cüce Sabbek Hanım ve diğeri ile tanışın derim. Her insanın bir hikâyesi var ya, işte o hikâyeler çoğunlukla çocukluk dönemine yaslanıyor maalesef. Ruhun ahrazları. Bazen düşünüyorum da insanın çocukluğu gül bahçesi misali hoş, sağlıklı ise dengeli bir yetişkin oluyorsunuz; yok yoksunluk yaşamışsanız yaşadığınız süreçte sıkıntılı bir yetişkin oluyorsunuz. Romanın bir yerinde “Her yaşamın bir arka bahçesi var mı?” diye soruyor biri. Var galiba.
Neyse çok uzattım galiba🙈
Daha önce okumadıysanız, tanışın diyorum. Epey bir zaman önce okuduğum Destina, Bir gün gece, Hiç Kimse romanlarını da heyecanla okumuştum. Sizlerin tarzına uyar mı bilmem ama iyi kurgulanmış, dolu dolu, okurunu sayfalara bağlayan bir ritmi var Sayın Kırıkkanat’ın. Bir de bütün bunlar yüzlerce sayfa sürmüyor 🙂 İşin şakası bir yana, cidden bu kitabın ithaf bölümüne “uzun kitaplardan canı sıkılanlar” ı da eklemiş 🙂
Hıım, belki merak ediyorsunuzdur kitabın adı niçin “Sinek Sarayı” diye ama onun açıklaması arka kapakta bulunuyor zaten. Soru şu; neresinin metaforu bu tanım? Bu romanı okurken Haldun Taner’in okumuş olduğum bir kitabı geldi aklıma. Adını verirsem, okuyanlar hemen anlar, bu romanın tadı kaçar sonra.
Efendim her zaman olduğu gibi sevgimle ve şevkimle ilettim. Gerisi size kalmış.
Sağlıklı, huzurlu ve hep kitapla kalınız.
Okunma Zamanı: 22 – 26 Haziran 2019
Alıntılar:
“Tanrı, zamandı belki de. Yalnızca zaman. Her şeyi yutan, her şeyi öğüten, yok eden, yaratan, bitiren ve başlatan zaman.” sf.70
“Anlatılmayan öyküler, kimi zaman yaşanırlar.” sf.85
“Her şey nasıl da karışık. Doğup büyüyüp ölmek kolay değil. Arkasına bakan taş kesiyor. Sevgiyi boğmalı. Açılar üşür. Duvar örmek gerek üstlerine.” sf. 88
“Bir hayvanın hırıltısı, nazik ya da kaba diye nasıl nitelendirilemezse; kabalık, insanla birlikte başlayan bir özellik olarak kırıcıydı.” sf.105
“Onurun aşırısı da onursuzluğa mı dönüşüyordu acaba? Sevgi gibi?” sf.109
“Kimi sızılar vardır, keder değil, acıdırlar. Kapıya sıkışan bir parmak gibi, yüreğini dağlarlar insanın.” sf.135
“Ne kadar çok insan ölüyor sevgiden. Belki nefretten bile çok.” sf.137