KURMACANIN KIYILARI | LES BORDS DE LA FICTION | THE SHORES OF THE FICTION | JACQUES RANCIERE ( D.1940 )
“Duygudaşlık ve hoşlanmama öznel duygular değildir. Yazarın kurduğu karakterle birlikte olma ya da birlikte olamama tarzlarıdır.” (s.112)
Cümleten Merhaba Değerli Kitap Dostları,
Bu kitabı okuyan okurun – yani benim – Mösyö Ranciere’in yarattığı herhangi bir karakterle, herhangi bir duygu durumuna geçmeme gerek yok Değerli Kitap Dostları😊 Çünkü bu kitap bir deneme kitabı ve sevgimi ya da nefretimi üzerine boca edeceğim bir karakter yaratmamış Fransız, sol görüşlü düşünür Jacques Ranciere.
İyi, güzel yaratmamış da, nerede kallavi edebiyat eseri varsa onlara özel ve yine kallavi bölüm ya da bölümler ayırarak, yetmeeez bir de bu eserleri felsefe prizmasına sokarak ( Aristoteles vurgusu çok bariz ) öyle bir deşmiş ki ( bu “deşmek” fiili çok yakıştı bence), ha kitabı okudunuz ha bu değerlendirmeleri okudunuz. Benim gibi içlerinde okumadıklarınız varsa zihninizde canlandırmakta zorlanıyorsunuz ancak anlamakta zorlanmıyorsunuz; yok biraz zorlanıyorsunuz daha doğru olur. Yani demem şu ki öyle çıtır bir edebiyat deneme kitabı değil Kurmacanın Kıyıları.
Arka kapağına göz attığınızda Balzac, Edgar Allan Poe, Rainer Maria Rilke, Marcel Proust, Joseph Conrad, William Faulkner ve W.G.Sebald isimlerinin vurgulandığını göreceksiniz çünkü kimine bir bölüm kimine ise bölümler ayrılarak eserleri detaylı bir şekilde değerlendirmeye alınmış. İçlerinde okumadıklarım var elbette, hele ki Karl Marx’ın Kapital’ine ait bölümü hazmetmekte zorlandım. Proust’u okumaya başladığım için ne demek istediğini daha kolay kavradım sanki.
Lakin ben böyle “zorlandım” dedim diye gözünüz korkmasın olur mu? Bu kitabın sadece bir “edebiyat deneme” kitabı olmadığını, okuyup geçmenize izin vermediğini, ilginizi talep ettiğini bilin yeter. Hem zaten yazar diyor ki: “Anlamamak bir eksiklik değildir.” (sf.135) Tıkandığınız yerde ara verebilirsiniz ama verdiğiniz emeğe değeceğini düşünüyorum. Bakın mesela ben hiç W.G. Sebald kitabı okumadım. Kütüphanemizdeki tek kitabı, Kır Evinde İkamet, okunmamış duruyor. Fakat bu kitapta epey detaylı referans verilen Satürn’ün Halkaları kitabını merak edip peşine düştüm ama baskısı yok. Demem o ki, bu yazarı okumuş olanlar, kitaplarını koruma altına alsınlar😊
Şaka bi’ yana, kitapta zikredilen kitapları okuduktan sonra bu kitaptaki değerlendirmeler tekrar okunabilir, orası zevkinize kalmış bir konu.
⚡Bu arada, okurken yaptığım paylaşımlarda görüp, kitabın kapağının çok korkunç olduğunu söyleyenler oldu. İzah edeyim hemen; iç kapaktaki künyeye göre, Eugene Michel Abot bu illüstrasyonu, Edgar A. Poe’nun Morgue Sokağı Cinayetleri için çizmiş. Hakkını vermiş galiba, ne dersiniz?! Kitaptaki incelemelerden biri de Poe’ya ait polisiye roman bahsinden sebep. Hatta bir alıntı sunayım oradan:
“Polisiye roman ve felsefi roman kardeştir çünkü birbirleriyle aynı bilimsel inanç ve bilime dair aynı fikir dahilinde temasa geçerler: Evrende bütün olgular arasında öyle bir bağ vardır ki sıradan idrak nüfuz edemez ona, ama ilintisiz olanda ilintili olanı görme kabiliyetine sahip bu özel idrak kavrayabilir onu.”(sf.87)
Sonuca gelirsem; kurmaca dediğimizde çoğumuzun aklına, bir yazarın kurguladığı eserler geliyor doğal olarak. Jacques Ranciere, bütün bu kitap boyunca aslında kurmacanın ne derece “kurmaca” olduğunu soruyor ya da sorguluyor. Okuduğumuz haberler bile kurmaca değil mi? diyor. Şöyle bir düşününce hak veriyorsunuz. Yani aslında hepimiz “KURMACANIN KIYILARI”nda yaşıyoruz.
Yazardan kopya ederek, “devinim halindeki Tarihin hengâmesi” bitmeden kurmaca da bitmeyecek galiba. Biliyor musunuz, çok sevdim ben bu tanımı😃Gerçekten bir “hengâme” içinde yaşıyoruz.
🙈Kafanızı çorbaya döndürmediğimi umarak, sevgimle ve şevkimle ilettim. Sabırlı ve meraklı okurlara tavsiye ederim. Yok, ben okumanın zevkini çıkarır yoluma devam ederim diyen okur da Can’dır elbette.
Bu arada oldukça netameli bir metni olabilecek ölçüde anlaşılır bir şekilde çeviren Sayın Yunus Çetin’in emeğine ve kitabı bizimle buluşturan Metis Yayınları’na da teşekkürler📚⚘
Sağlıkla, esenlikle ve her daim kitapla kalınız.🙋🏻
📚Okunma Zamanı: 25 Şubat -02 Mart 2019
Alıntı:
“KURMACAYI olağan deneyimden ayıran şey, gerçekliğin eksik değil rasyonelliğin fazla oluşudur. Poetika’nın dokuzuncu bölümünde Aristoteles’in ileri sürdüğü görüş budur. Aristoteles’te tiyatro veya destan türünde kurmaca eserlerin inşasına karşılık gelen şiir, tarihten ‘daha felsefi’dir, çünkü tarih art arda sıralanan şeyleri kısmiyetleri içinde anlatmakla yetinirken şiirsel kurmaca genelde ‘olabilecek’ şeyleri anlatır. Kurmacada olaylar rasgele meydana gelmez. Bir neden-sonuç bağlantısının zorunlu veya olabilirlik taşıyan sonuçları olarak meydana gelirler. İnsan varoluşunun en genel belirlenimleri (mutluluğu tatmak ya da felakete uğramak ve bunların birinden ötekine geçmek) böyle bir bağlantının neticeleri olarak gösterilir. Ve bu bağlantı bir ilahi kudretin dayattığı yazgı değildir artık: İnsan eyleminin düzenine ve söz konusu eylemin bilgiyle kurduğu ilişkiye içseldir. Kurmacaya dayalı aklın gerçekleştirdiği devrim budur:” (sf.9)📚