Lâkabı “anarşist” olan Kevin Tucker’ın uzun isimli / sorun kaynaklı makalesiyle herkese Selâmlar!
Şu anda şu kitabı okuduktan sonra çevrimiçi olarak zihnimi öldürmeye devam ediyorum. Neden hatırlama güçlüğü çektiğimi, kolay unuttuğumu anlamakla kalmadım tabi, üstüne en seslisinden bir de 👋tokat yedim. Şu akıllı telefonların hangi şartlarda yapıldığını okuyunca 😨 cidden kötü oldum.
“Göz görmeyince gönül katlanır” sözünü bir kez daha idrak ettiriyor makale.
“Biz bağımlıyız. Ama bu noktaya gelişimizin sebebi her defasında aynı: Kaybolduk. Bedenlerimiz yerine zihinlerimiz geziyor. (…) Huzursuzluğumuz işte bu. Hiçlikte bir ışık arıyoruz. Ama bu arayış aslında rehavetin ta kendisi. Kayıp olmaya devam ettiğimiz sürece çevrim içiyiz. Hafızamız haber akışımız kadar uzun. Duygularımız da hafızamız kadar derin. (…) Uygarlık gümbürtüsüne devam ediyor ve bizi de yanında sürüklüyor.” (sf.34)
Ne kadar çıplak bir gerçek değil mi? Üstelik hepimiz bunun farkındayız. Bu da ayrı bir trajedi galiba. “İşler yolunda değil.“, “Biz doğru yolda değiliz.” diyor. Hatta ve hatta “Dikkat dağıtıcıları yok etmek bizim görevimiz. Fişi çekmek. Makineleri işe yaramaz hâle getirmek.” diye ekliyor.
Ben de diyorum ki, gelişme dedikleri bu mu? Yani, “uygar” olmaya çalışıp dururken, geldiğimiz nokta “avcı-toplayıcı” noktası mı? İnsan olma yolundaki çabalarımız bizi insanlıktan çıkarıyorsa, “Quo vadis?” diye sormak lâzım gelir değil mi?
Teşbihte hata olmaz derler; boynumuza ipi geçirmişiz yetmemiş, üstüne bastığımız sandalyeye de şevkle tekmeyi basıyoruz misali bir durum içindeyiz. Her şekilde durumumuz vahim ❕😨🤔
Endişeli halimle ilettim efendim. Yüreğiniz dayanırsa okuyun derim. Teşekkürler SUB yayınları! Rahatsız etmeye devam edin!
🥁”Kavrama ve empati yeteneğimiz azalırken bir yandan bıraktığımız ayak izleri👣👣artıyor.” sf.35
📱💻❗