BAY LEAR | OKTAY RİFAT (1914 – 1988 )
Merhaba Değerli Kitap Dostları,
Şiirlerini sevdiğim Sayın Oktar Rifat’ın okumuş olduğum bu kitabı, adından mütevellit dikkatimi çekmişti. Yazmış olduğu üç romandan sonuncusu olmasına rağmen tercihimi bu romandan yana kullanmak istedim.
Sonucu derhal belirteyim, tam bir çetin cevizdir kendisi. 8 günlük bir sürede bile ciddi zorladı. Hem iç monolog hem bilinç akışı kullanmış. Yetmez bu dayaklar size diyerek zamanda da dolaşmış. İnanın pek çok yerde dönüp tekrar okumama rağmen epey yumruk yedim. Joyce kadar yordu beni Sayın Rifat hatta daha fazla. Sayın Selim İleri onunla ilgili bir yazısında: “Türk romanının en özgün eserleri arasında” olduğunu belirtmiş. Üstadın sözünün üstüne söz söylemek haddim değil elbette😊
Geleyim romanın konusuna; Shakespeare’in Kral Lear oyunundan alınmış ama bizimkiler halktan insanlar, aristokrat değiller. Dul, 80 yaşında Ferruh Bey, bakıcısı olan Fatma Hanım ile evlenince kızlarıyla arası bozulur. Damatları var, biri hasta diğeri karısından yaşça büyük ve parası için evlenmiş. Kocası hasta olan kız, kocası ölse de kurtulsam diye düşünüyor. Ama bu arada baba Ferruh Bey ölürse mallar evlendiği kadına kalacak derdine ille de noter sözleşmesi istiyorlar. Kadına, adamın maaşı kalacak ama Fatma Hanım bunu da yeterli görmüyor. Cinselliğini kullanarak, ki 80 yaşındaki Ferruh Bey’in tek derdi gerçekten de bu, Ferruh Bey’i bu sözleşmeyi iptal ettirmeye ikna ediyor. Elbette ortalık karışıyor, küsmeler, hain planlar; kısaca mal mülk davası. Aile kavramıymış, sevgiymiş hak getire, hiiç aramayın! Yıl 2018, bakın bakalım çevrenize farklı bir şey görüyor musunuz? Ben görmüyorum doğrusu. Zaten kendi de yazmış romanda:
“ZAMAN götürüyor bizden götürebildiğini, gerisini mirasçılar bölüşüyor.” (sf.106)
Neyse, biz Ferruh Bey’in kızları, damatları, bakıcı-eş Fatma Hanım ve Ferruh Bey’in arasında geçen bütün bu olayları öyle sular seller gibi akan bir kurgu vasıtasıyla okumuyoruz tabiki. Rüya ve gerçek; o anda yaşanan olaylar ve kişinin o andaki iç monoluğu iç içe geçince okurun kafası karışıyor. Bazen de geçmişe gidiyor hatta gelecekte olacak olanlar da dile getiriliyor. Arada şiirsel ve felsefi cümleler gönlünüzü alsa da zorlu bir okuma serüveni yaşıyorsunuz. Karakterlerin çoğu bu şekilde.
Yorucu bir okuma yapmış olsam da tecrübe ettiğim için mutluyum. Hemen okuyup bitirmek isteyen okurlara tavsiye edemeyeceğim bir kitap olduğunu belirtmem gerekiyor.
Oktay Rifat’ın “Bir Kadının Penceresinden” isimli romanını okumuş olan canım arkadaşım Aynur’a düşündüklerimi söylediğimde – paylaştıklarımı da okumuştu – çok güzel bir tespit yaptı. Şöyle ki: “Leylâ Erbil de aynı tekniği kullanmış ama onun ki okurken rahatsız etmiyordu” dedi. Haklı bence. Benim genel fikrim ise, Bay Lear’daki yazım tarzı Joyce’un Finnegan Uyanması’ndaki tarz gibi, bire bir olmasa da. Kelime bazında söylemiyorum bunu. Kişinin rüyada ya da uyuklarken aklından geçenlerle irkilip uyandığında içinde olduğu ve yine aklından geçenleri aktardığı zamanı düşünerek söylüyorum.
Efendim derdimi umarım anlatabilmişimdir. Muhtemelen bu yorumu okurken kafanız karışmış olabilir. Normaldir, romanın atmosferini teneffüs etmiş olduğunuzun delilidir, endişeye mahal yoktur.
Toparlarsam; Sayın Rifat söz sanatını konuşturmuş kendince. Romandaki bir karaktere bakın ne söyletmiş: “Sanatçının görevi gerçeği yansıtmak mıdır sence, yoksa yeni bir gerçek yaratmak mı?”
Velhasıl Bay Lear da, ressamlık da dahil sanatın her dalında var olan ( şiir, oyun yazarlığı, roman) Sayın Oktay Rifat “kendi gerçeğini” sonuna kadar kullanmış görünüyor.
Okuma tercihinize bir alternatif olarak sevgimle ve sabrımla ilettim Değerli edebiyat severler.
Sağlıkla, huzurla ve her daim kitapla kalınız.
Okunma zamanı: 20- 28 Kasım 2018
ALINTILAR:
“Kimsenin babası olmak istemem, kızlarımın bile.” sf.115
“Düşünce bölünmedikçe bir buluttur.” Sf.124
“Cinsellik ölümsüzdür, ölümlü olan bizleriz.” sf.124
“Çocuklarımızın çocuklarımız olduğuna inanabilmemiz için onların önce çocuk olmaları gerekir.” sf.125
“Anlaşılmazı anlamak için anlaşılıra doğru çekmek anlamaktan vazgeçmek demektir.” Sf.126
“Üşümek bir ölüm korkusudur, sıcaklık yaşamanın ta kendisi, neden üşüyordu ki! Her sevgide bir ölümün eşiğinden dönülür.” Sf.129
“Konuşma cinseldir, dedim. Öpüşme organıyla konuştuğumuzu unutma!” sf.155
“Mutsuzluk sevgisizlik umurunda değil, tıpkı para gibi harcayabilir gelmişini geçmişini.” Sf.20
“Sezmekle yetinemem, konuştuğum dile çevirmeliyim sezgimi. Sezgi neye yarar bir düşünce düzeyini sarsmadıkça.” sf.205
“Korkuyoruz biz olmaktan.” Sf. 210