SONBAHAR | OM HØSTEN | AUTUMN | KARL OVE KNAUSGAARD ( 1968 )
Selâmlar Sevgili Kitap Dostları,
Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard ile tanışma kitabımdı SONBAHAR.
4 kitaplık serinin ilk kitabıymış. Daha önce yayımlanan 6 kitaplık KAVGAM serisini biliyordum ancak okumadım.
Mevsim oluşundan mıdır yoksa ilk serisini okumadım hiç olmazsa bunu okuyayım motivasyonundan mıdır; artık sebep her ne ise gerçekten emin değilim, iç sesimi dinleyerek çıkar çıkmaz alıp okudum.
Karşılaştırma yapma şansım yok. Bu kitap özelinde; doğmamış – henüz 3 aylık- kızına, farklı konular ve sıradan nesneler ile ilgili kısa denemeler yazmış Knausgaard; Doğmamış kızıma mektup başlığı ile 3 Sonbahar ayına ait ( Eylül- Ekim-Kasım) altbaşlık altında yirmişer konu var. Her biri en fazla üç sayfa. Aklınıza gelebilecek , günlük yaşadığınız ne varsa ya da kullandığınız en sıradan bir alet örneğin, onun en detaylı şekilde anlatımını içeriyor. Lâkin gayet sıradan diyebileceğiniz bu metinleri okurken okuru öyle bir yere getirip bırakıyor ki, hiç ilgisiz bir konuyu nasıl buraya bağladı diyebiliyorsunuz. Bir röportajında o gün rastgele seçiyorum konuyu dedi.
Ben bu denemelerde kendi adıma şunu hissettim; şehir insanı hız insanı, pek çok şeye bakıp geçiyoruz, görmüyoruz. Elimizin altındaki nesnelerin işlevini ve önemini ancak onları kaybedince veya bozulunca anlıyoruz. İşte son derece detaylı anlatımlardan benim anladığım birinci şey bu oldu. Diğer şey ise, “bu da yazı konusu olur mu yahu” diye atarlanmanın anlamsız olduğudur. Ne yazdığınız değil nasıl yazdığınız önemlidir durumu var yani.
Ben bu seriyi takip etmeye karar verdim. Bu kitabı sevdim. 15 – 19.11. 2018 arasında okudum, hızlı bir okursanız 2 günde bitirsiniz belki. Ancak son 3 denemenin ilkinde kallavi bir felsefe konusuna denk gelince epey zorlandığımı itiraf etmem gerek. Yoksa diğerleri bu derece zorlayıcı çıkarımlara varmıyordu.
Toparlarsam, belki herkesin tarzı olmayabilir ancak şans verilmeli diyorum. Şahsen beğendim ve okumaya devam edeceğim efendim. Uzun bir alıntıyla yorumu bitirelim o halde. Sevgimle ilettim💕📚
Alıntı:
Toprak ortaya çıkan değil arta kalandır; taşlardan kalan kumlar, hayvanlarla bitkilerden kalan organik materyaller, içine sızan veya orada oluşan mineraller, gazlar ve sıvılar gibi artıklardan oluşur. Su saydam ve renksizken toprağın rengi gece gibi, var olmayan şeyler gibi siyahtır. Yaşamın, kökü ölümden kaçar gibi her bahar yabani bir güçle topraktan fışkırması, toprağın ve topraktaki yaşamın evrenin yaratıcısı tarafından yaratıldığını söyleyen eski gnostik inancında haklılık payı olduğunu düşünmeme yol açıyor bazen. Başka kim ilk insanı kilden yaratıp ona Âdem, yani İbranice toprak adını vermeyi düşünebilir ki?
Bizler toprağa köklerle bağlı değiliz belki ve üzerinde yürüyebiliyoruz ama ona ayrılmaz bir biçimde bağlıyız, bizi hem dönüştürücü gücüyle elinde tutuyor, yani gücüyle hareket etmemizi sağlıyor, hem de hayatımızı kaybettiğimizde, yani toprağın gücü bizi ayakta tutamaz olduğunda, korkunç son için bize kucak açıp kendisine çekiyor ve sonunda yalnızca ona benzemekle kalmıyor, ona dönüşüyoruz.” sf.152