Konuşmanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog | Osman Çakmakçı

Ķonuşmanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog | A Dialogue on the Impossibility of Talking | Osman Çakmakçı

Artvin Borçka’nın oyuncu hava durumunun evsahibi muhteşem yeşilinden Merhaba Sevgili Kitap Dostları !

08 Ağustos 2018 de Çamlıhemşin’de başladığım okumamı 10 Ağustos 2018 tarihinde Macahel’de bitirmek kısmet oldu.

Tatil için seçtiğim üç kitaptan birisiydi. Ben bu kitabı sevmek ne kelime, bu kitaba âşık oldum. Kendi varlığımızın kısıtlılığını kabullenerek genişlemeye çalışmak ve konuşmak için anlamak gerektiği, anlamanın ise toprak olduğu ve işlenmesi gerektiği, en önemlisi ise egolarımızı söndürmemiz gerektiği ve daha neler neler zincirleme bir sohbet ile işlenmiş. Nelerden destek alınmış? Osman Çakmakçı felsefe eğitimli. Elbette felsefeden, yazarlardan, hayattan, tasavvuftan. Yürekten ve hararetle, içtenlikle öneriyorum. Zaten bi başlasanız bırakamayacaksınız inanın. Teknik bir anlatım yok, anlamaya gayret gösterdiğiniz yerler var. Bendeniz huzurlarınızda, bana bu kitabı öneren Kırmızı Kedi Kitabevi’nin yeni açılan Beşiktaş şubesinde felsefe eğitimi aldığını söyleyen görevli Kaan Bey’e çok çok teşekkür ediyorum 💜📚Sevgimle ilettim; sağlıkla ve bol kitapla kalınız!🍀🌳📚

🌳Dünyanın yüzeyinde yaşıyoruz biz. Doğa, gözlemleyebileceğimiz, ama asla anlayamayacağımız, içselleştiremeyeceğimiz bir düzenekte kendi kendisiyle barışık, kendini sürekli yineleyerek varlığını sürdürür. Bu bize yabancıdır. Biz, Doğaya, Doğadakiler, Varlığa adlar vererek onu evcilleştirmeye, ona yakınlaşmaya çalıştık. Ama çelişki bu ya, ona adını verdiğimiz o efsunlu ve bilinmedik ilk an, bizim Doğadan koğuşumuzun da ilk ânı oldu. (…); ama sözcükler de olmasaydı, yani Varlığa adlar vermeseydik, onları tanıyamazdık da. (…), bu Dilin varlığına içkin*bir paradoks.” sf.7

*içkin ➡️doğasında olan

🌳“…biz ne yazık ki, kendi doğamız gereği, Dünyayla ve Dünyanın bize sunumlarıyla, ancak kendi bulunduğumuz yerden, kendi varlığımızın sınırları içinden konuşabiliriz. Sözcükler, en başından, bizim kendi yaşantılarımızın yükünü taşır. Yani, sözcükler, onun kaynağı olan duyarlığımız, kendi yaşantılarımızla şekillenir, biçim kazanır ve bir noktadan sonra da kalıplaşmış kaskatı kesilir. (…) , kendi bireysel yaşantılarımız biçimler bizim dilimizi, varlığımızı, duyarlığımızı. Bu, şu demektir: Herkes kendine yazgılıdır; kendi bulunduğu ‘yer’e hapistir; kendi konumunda çakılıdır. Bu ‘yazgı’ ancak ve ancak en derin bir şekilde ‘sanat tarafından belki, yeni baştan olmasa da, bu mümkün değildir, yeni bir yatağa akabilir.” sf.39

🌳”Anlama çabası önemli, bu sürecin kendisi önemli. Ayrıca anlamak, büyük ölçüde Varlığı, her ne ise o, olduğu gibi kabul etmeyi öngerektirir. Kimse kimsenin kabının büyüklüğüne küçüklüğüne bakmadan kendi kabının bilincine varabilseydi, onu doldurmaya yeterince çalışmış olsaydı, her şey bambaşka olmaz mıydı?Sükûnet, dinginlik ve dudaklara yerleşen ince bir tebessümle gözlerden yansıyan ironik bir bakış. İşte ben bunlara ulaşmak istiyorum. Kendi varlığımın sınırlarını fark edip, orada boyun eğmek. Kendi egomu söndürerek diğer varlıklarla hemhâl olmak, Doğanın ve Dünyanın duymamız mümkünsüz sesine, ritmine, müziğine katılmak istiyorum. Konuşmak işte böyle bir söyleşidir. ” sf.68

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s