Candide ya da İyimserlik | Candide or Optimism | Voltaire ( 1694 – 1778 )
#DünyaEdebiyatı3 #EdebiyattaRönesans ve #AydınlanmaÇağınaGeçiş kapsamında okuduğum 3. kitabımdı Candide.
“Zamansız bir eser” olarak tanımlanan bu kitap için ne desem bilmiyorum. Yıllar önceki okumam ile bu seferki okuyuşum arasında, kavrayış açısından epey fark var cidden.
Yaşadığı çağa adını vermiş bir yazar ve düşünür Voltaire. Bütün bir 18.Yüzyıl , Aydınlanma Çağı, Voltaire Çağı olarak anılıyor. Bağnazlığa, despotluğa, batıl inançlara, fanatikliğe, kişileri aşırı yüceltmeye kesinlikle karşı. Dolayısıyla düşünceleri bunlar ama o, bunları sadece düşüncelerinde bırakmayıp yazmış ve eyleme geçirerek savunmuş. Candide’deki Pococuranté karakterine bakın ne söyletmiş:
“insanın düşündüğünü yazması çok iyi bir şeydir; insanlığın bir ayrıcalığıdır.”
Geleyim Candide; “Felsefi hikaye” olarak tanımlanan bu kitabı, gayet akıcı bir masal olarak da okuyabilirsiniz. Ben, ara vermek zorunda kalarak, 6 günde bitirdim yoksa bu derece uzun sürmeyebilir. Dipnotları da eşeledim tabiki. Kimi yerlerde durdum anlamak için. Zira, hem din hem otorite hem köle, sıradan halk ve farklı kültürler ve onlara özgü davranışlarla kurnazlıklar hep beraber sizi bir yere götürüyor. Aslında gayet güzel düşünme malzemesi vermiş.
En çok da neyi düşündüm biliyor musunuz? Bu kitabın yazıldığı yıl 1759. Aradan tam 259 yıl geçmiş ve biz Voltaire’in karşı olup savaştığı her şeyi yine ve yeniden yaşıyoruz. Ve yaşadıklarımız için hep başkalarını ya da Şeytan’ı suçluyoruz. Oysa kötülükleri seçen de biziz yaşayıp şikayet eden de biziz. Niçin?
İşin “iyimserlik” kısmından bahsetmedim hiç ama onun, hayata olumlu bakmakla bir ilgisi yok bu romanda. Neyle ilgisi olduğunu Candide açıklasın size:
“İnsanın kötü bir durumda olduğu bir zamanda her şeyin iyi olduğunu ileri sürmesi deliliğidir bu.”
Konusuna geleyim: Bizim Candide’in, Vestfalya’da, Baron Tunder-ten-tronk’un şatosunda, mutlu bir yaşamı vardır. Aslında sorgulayan bir karakter ama eğitmeni Pangloss:
“Nedensiz sonuç olamayacağını ve üstünde yaşadığımız ‘olabilir dünyaların bu en iyisinde Baron Hazretlerinin şatosunun olabilir şatoların en güzeli ve eşinin de olabilir madamların en âlâsı olduğunu, herkesi hayran bırakacak biçimde ispatlıyordu.”
şeklindeki sözlerle onu garip bir iyimserliğe boğar. Candide ise Baron’un kızı Matmazel Cunégonde’a âşıktır. Baron bu aşkın farkına varınca, Candide totosuna tekmeyi yiyerek şatodan, parasız pulsuz dışarı atılır. İşte bundan sonra başlar yolculuk. Candide, farklı yerlerde ve ülkelerde – Türkiye dahil – kimi zaman yakılmaya çalışılır, kimi zaman dövülür, kimi zaman övülür ve itibar görür, bazen zengin olur, sonra paralarını uyanıklara kaptırır. Bunları yaşarken tanıdığı, öldüğünü / öldürdüğünü sandığı kişiler ve sevdiği Matmazel ile de yolları kesişir. Derken efendim sonunda elbette kişiliğinde de olumlu gelişmeler yaşar. En sonunda İstanbul’da bir Türk köylüsüne rastlar. Köylü ona şöyle bir ders verir:
“çalışma, bizden üç büyük kusuru, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır.”
Ve Candide düşüne düşüne şunu söyler:
“Bana öyle geliyor ki, bu yaşlı adamın, birlikte yemek yemek onurunu tattığımız altı kralın talihlerine yeğlenecek bir talihi var.”
Onun eğitmeni lafa girip :
“Olabilecek dünyaların en iyisinde, birbirine bağlanmıştır bütün olaylar” cümlesini tekrar edince, artık akıllanmış olan Candide:
“Bunlar güzel sözler, ama bahçemize bakmamız gerek!” der.
Kitabın değerli çevirmeni Server Tanilli, bu sözü şöyle yorumlamış:
“Yazarın, bizi bereketlendirmeye çağırdığı bahçe, bütün dünyadır aslında!”
Ayrıca, Voltaire’in savunduğu Yaradancılık (Deizm) düşüncesini en iyi bu eserinde dile getirdiğini de belirtmiş Sayın Tanilli. Bence bu yönüyle de ilginç bir düşünce ve araştırma konusu bu kitap. Zaten pek çok yerinde “yazgı” vurgulanıyor. Henüz okumadım ama başka bir romanı da bu adı taşıyor “Zadig ya da Yazgı”.
Eğer Candide’i daha önce okumadıysanız, tez vakitte lütfen okuyunuz.
Adam Yayınları baskısı yok ama diğer yayınevleri de basmış bu kitabı. Bendeki baskının iki güzelliği var: 1- Server Tanilli’nin Sunuş yazısı ki o da bir bilim ve düşün insanıydı, 2- Yine onun çevirdiği Victor Hugo’nun, Voltaire’in 100. Ölüm yılı üstüne verdiği Söylev! Çok çok önemli şeyler söylüyor Voltaire için ama bir tanesi ile yorumumu sonlandırayım. Diyor ki Victor Hugo:
“Voltaire, yalnız başına, bütün bu sosyal bozuklukların bir arada oluşuna, bu dev ve korkunç dünyaya karşı savaş açtı ve çatışmayı kabul etti. Peki neydi silahı? Bir rüzgar gibi ağırlıksız ve bir yıldırım kadar güçlü olan şey: Bir kalem! Bu silahla savaştı; bu silahla yendi.”
Sevgimle ve aydınlık bir yarın umudumla, ilettim efendim.
Her daim kitapla kalınız 📚