EMANET | FATMA ERDEK
“Mutlu değilsen, sahip olduklarının bir anlamı yok. Hayata karşı görevlerini yerine getirmekten öteye gidemiyorsun.”
diyen Berhan Dağlıca yaşadığı acıların ve neredeyse canı da dahil ödediği ağır bedellerin sonunda edindiği hayat tecrübesinden sonra söyleyebildi bu cümleyi.
O bir ağa… Dağlıca aşiretinin tek oğlu olarak, sevgisiz, katı bir annenin gizli kapaklı planlarının kurbanı olan bir evlat.
Paldır küldür girdim konuya farkındayım. EMANET, tüm kitaplarını okuduğum Sevgili Fatma Erdek’in son kitabı. Yine bir dram.
Doğunun sert coğrafyasının, sert insanlarını ve sert töre düzenini esas alan bir kurgu. Bugün de yaşanan ve bu romanın kurgusundan çok daha beter acıların mekânı olan bir coğrafya. Beşikteyken, kulun çizdiği kaderin yaşandığı, ya da yazarın da Hanımağa Mihriye’ye söylettiği gibi “nehrin yatağının” insan eliyle değiştirildiği yer.
Bugünün Bakan Bey’i Berhan Dağlıca, dünün yanaşması Mevsim’e sevdalı yeni yetmesi. Bu olmazın istenmeyen ve çok acı çeken meyvesi Cihan.
Evet, bir dram okuyoruz kendi insanımızı bize anlatan.
Dağlıca Konağı… Bence baş karakter bu romanda… Neden mi? Yüzyıllık, görmüş geçirmiş, pek çok sırrın sahibi ve kötülüğün kaynağı, bir ağaç gibi, simge. Törenin, gücün, kast sisteminin simgesi sanki. Sevgiyle yeşertilmediğinden sebep, çürümenin simgesi.
“Geldiği gibi gidecek, yaşadığı gibi ölecek” Mihriye’nin cisim hali. Her ağacın kurdu kendi içinde olurmuş ya; reddedilen torun Cihan’ın dönüşü muhteşem olan rövanşı okunmaya değer diyorum.
Hayat: 1 – Hanımağa Mihriye: 0
Arası mı? İşte n’oluyorsa o arada oluyor 😉 Boğazınız düğümleniyor, içiniz ısınıyor, sinirleniyorsunuz velhasıl kahramanlarla yol alıyorsunuz ve töreniz batsın e mi diye isyan ediyorsunuz. Yine de ümitvar oluyorsunuz, çünkü hayatın bizim bilmediğimiz çizgisi kararlılıkla yoluna devam ediyor ve öyle depremler yaratıyor ki kulun değiştirdiği o nehir yatakları doğal seyrine kavuşuyor!
“Kim daha suçlu, kim daha haklı kavgasına girdiklerinde, varabilecekleri tek menzil yeni bir ayrılıktı.”
diyerek kendi içindeki savaşını veren Cihan sevilesi bir karakter. Hele ki hem çocukluğunda hem de yetişkinliğinde öyle bir uyku pozisyonu betimlemişki yazarımız şefkat duymamak ne mümkün🤗
Kaleminize, yüreğinize sağlık Sevgili Fatma Erdek. Ve kitabın sonundaki Yazar Notu’na binaen, geçmiş olsun dileklerimi kabul buyurun lütfen 🌷Ağız tadınız daim olsun!
Severek okuduğum bir kalem olduğundan elbette öneriyorum kitabı. Konusu ilginizi çektiyse elbette…
Sevgimle ilettim; sağlıkla, huzurla ve her daim kitapla kalınız 📚💜
“Dokunmuş, kullanılmış ve yıpranmış bir giysiydi geçmiş. Öyle bir çırpıda, dağılmadan, kopmadan sökülmüyordu. Zaman, emek, sabır gerekiyordu. Üstelik incelmiş bağlardan, yeniden sağlam düğümler yapmak zordu.” sf.316
“Bir renk karmaşasıydı hayat. Acının siyahı, mutluluğun beyazı, hüznün sarısı, sevginin yeşili, umudun mavisi… Ve insan duyguları gökkuşağına benziyordu. En soğuk ve en sıcak renkler birbirine yaslanıyor, birbirinden besleniyordu. ” sf. 381