🍁Yaprak Fırtınası 🍁| La hojarasca | G.G.M
#okudumbitti dediğim 4. Gabo kitabım 🍁Yaprak Fırtınası ve tabiki ba-yıl-dım💜
11 ana bölümde 3 ana karakter düşüncelerinde anlatıyor kurguyu: Albay, kızı Isabel ve 10 yaşındaki erkek torunu.
Her biri kendi tecrübe ve gördükleriyle sırayla olayları aktardığı için kimi cümleler tekrar edilmiş kurguda. Olay belli bir tarih ( 12 Eylül 1928) ve belli bir saatte ( 02:30 – 03:00 ) geçiyor. Yer ise, bir zamanlar bir muz şirketinin sömürüp terk ettiği Macondo kasabası.
Kasaba halkı, geçmişte bir ayaklanma sırasında yaralananları tedavi etmeyi reddettiği için kin gütmektedirler doktora. Kendini asarak intihar eden doktorun cenazesini kaldırmak istemeyip tam tersi ipte öylecene kuruyup gitmesinden bile mutlu olacaklardır, üstelik yetkililer de olaya isteksiz yaklaşır. O derece ki Peder Angel bile :
“Altmış yıl Tanrı’dan uzak yaşadıktan sonra kendini asmış bir adamın kutsanmış toprağa defnedilmesine ben dünyada izin vermem. Bu işi yapmaktan vazgeçersen Efendimiz İsa da hoşnut kalır çünkü bu bir sevap değil, ona karşı gelmekle işleyeceğin bir günah olacaktır.” diyebilmektedir.
Fakat bir zamanlar albayın yanında 8 yıl yaşamış ve sonra ayrı eve çıkmış bu doktora albay bir söz vermiştir; o sözünün gereğini yerine getirmek için cenazeyi kaldırmak istemektedir. O sözün ne için verildiğini kitabı okuyanlar öğrenecek.
Ancak Albay kendi düşüncelerinde şunu aklından geçirmektedir:
“Ben bunu kendim için yapmıyorum. Belki ölen kişinin huzur bulması için de yapmıyorumdur. Ben bunu sadece verilmiş kutsal bir sözü yerine getirmek için yapıyorum.”
İşte bu cümle ile benim gözümde Albay din adamı Peder’den daha saygıya değer bir mertebeye geçmiş oldu. Biri kutsal kitapta da yazılı olan “ölüleri gömmek sevaptır” emrini yok sayarken, diğeri hiçbir yerde yazılı olmayan ancak ağzından çıkan bir söze sadakat gösterek kutsiyet katmıştır zannımca.
Tam yarım saatlik zaman diliminde aslında bu defin olayı çok az yer kaplarken kurguda, karakterler vasıtasıyla asıl aktarılan, geçmişte yaşanan olaylardır ve o güne nasıl gelindiğidir. Yokluk – varlık – yokluk sarmalında bir kasaba ve halkı; malum sömürü düzeni ve elbette Marquez’in umut veren satırları: “Evet kötü bir olaydı ama yeniden başlanabilirdi” mealinde belirtebileceğim satırları…
Hem nalına hem mıhına tespitlerini, insan psikolojisini, film izler gibi okuyorsunuz elbette.
Kesinlikle okuyun diyorum, hem öyle hızlı değil sindire sindire okuyun.
Marquez uzmanı Gerald Martin, bu kitap için, “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabının bariz bir habercisidir” diyor G.G.Marquez’e Giriş kitabında.
Olaylar bölgesel olsa da işin içine insan, insan sömürüsü ve çıkarlar girince doğal olarak evrensel boyuta da taşınıyor ve bu yüzden daha bir sarıp sarmalıyor okuyanı sanki.
Seviyorum Gabo’yu💜 Okuyunuz dileklerimle ve yürekten sevgimle ilettim 🍁
Alıntılarla baş başa bırakıyorum sizi…
🍁”Bu dünyada hiçbir şey bir insan enkazı kadar korkunç olamaz.” s.107
🍁”Her şeyi yaprak fırtınası getirmiş ve her şeyi yine o alıp götürmüştü. Onun ardından kalan tek şey, kasabanın enkazı arasındaki bir pazar günüydü.” s.118
🍁”Bundan on yıl önce, yıkım gerçekleştiğinde, kendilerini toparlamak emelinde olan insanların ortak bir gücü olsaydı yeniden yapılanma için yeterli olabilirdi. Muz kumpanyasının harap ettiği tarlalara çıkmak, yabani otları temizlemek ve işe en baştan başlamak yeterliydi. Ama o yaprak fırtınasından artakalan süprüntülere sabırsız olmaları öğretilmiş, ne geçmişe ne de geleceğe inanmaları belletilmişti. İçinde bulundukları günü yaşamaları, doymak bilmez iştahlarını günü gününe gidermeleri öğretilmişti onlara.” s.118
#kitap #okudumbitti #okumahalleri #neokudum #okuyun #kitapperest #kitapönerisi #kitapyorumu #edebiyat #okumasevgisi #roman #GabrielGarciaMarquez #Yaprakfırtınası #blog #blogger #çiğdemiskent